top of page

Velayet ve Çocuğun Üstün Yararı

Güncelleme tarihi: 26 Şub 2024

Velayet Nedir?

Velayet, küçük yaşta olanların ve hâkimin vasi atanmasına gerek görmediği kısıtlı ergin çocukların; yetiştirilmesi, bakımlarının sağlanması, gözetilmesi amacıyla, anne ve/veya babanın çocukların maddi ve manevi varlıklarının korunması, iyileştirilmesi gibi hususlarda, onları temsil etmeleri hakkına verilen hukuki tanımlamadır.


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun da ifade ettiği üzere  velayet; çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini, bunların yanında  çocukların kişiliklerine ve mallarına dair hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri  kapsar. 


4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 335. madde velayet koşullarını

’Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velayeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velayet ana ve babadan alınamaz. Hâkim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanın velayeti altında kalırlar.’’

şeklinde belirlemiştir.


Anne ve babanın evlilik birliğinin devam ettiği durumlarda müşterek çocuğun velayeti ikisine aittir ve herhangi bir sorun teşkil eden bir durum değildir. Fakat evlilik birliğinin sonlandırılması yani boşanma ile ortaya çıkan en büyük sorun ortak çocuğun velayeti meselesidir. Boşanma durumunda velayet hakkı hâkim kararı ile belirlenir.


Velayet davası; çocuğun velayeti kendisinde olmayan eşin diğer eşe karşı açtığı bir aile hukuku davası türü olup aile mahkemesinde görülür.


Velayet kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olup başkalarına devredilemez. Velayetin kaldırılmasını gerektiren bir neden olmadıkça veli velayetten feragat edemez. Velayete ilişkin hükümler kural olarak kamu düzenine ilişkindir. Velayete ilişkin davalarda hâkimin re ’sen araştırma ilkesi uygulanır. Aile mahkemesi hâkimlerinin konu ile ilgili geniş bir takdir yetkisi bulunduğundan ileri sürülecek her iddianın tarafların değil, çocuğun üstün menfaatine yönelik ileri sürülmesi gerekmektedir.


Velâyetin nihai amacı, henüz erginliğe ulaşmamış küçüğün, ileride bir yetişkin olarak gelecekteki hayata hazırlanmasını sağlamaktır.


Çocuğun Üstün Menfaati Prensibi

Hukuk uygulamalarında olduğu kadar günlük hayatta da sıklıkla karşılaştığımız ‘’çocuğun üstün menfaati’’ en basit tanımıyla, çocuğu ilgilendiren kamusal ve özel faaliyetlerde esas olarak çocuğun menfaatinin diğer menfaatlerden üstün tutulmasıdır. Çocuğun üstün menfaati zamandan ve mekândan bağımsız olarak değişikliklere uğradığı gibi, aynı zamanda her anlamda yine zaman ve mekân fark etmeksizin korunması gereken bir unsurdur.


Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi çocuğun üstün menfaatinin gerekliliğini

’Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir.’’ 

şeklinde açıklar.


Çocuğun üstün menfaati; çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal ve toplumsal gelişiminin sağlanabilmesi için öncelikli olarak çocuğun haklarının ön planda tutulması ve faydasının gözetilmesidir.


Çocuğun üstün yararının gözetilmesi, her somut olay bakımından ayrı ayrı incelenmelidir.


Yargıtay 2.HD 2016/8726 E., 2018/610 K., 16.01.2018 tarihli kararı ;

‘’Velayet düzenlemesi yapılırken; göz önünde tutulması gereken temel ilke, "çocuğun üstün yararı" (Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme m.3; Çocuk Haklarının Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi m. 1; TMK m.339/1, 343/1, 346/1; Çocuk Koruma Kanunu m. 4/b) dır. Çocuğun üstün yararını belirlerken onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Ana ve babanın yararları, boşanmadaki kusurları, ahlaki değer yargıları, sosyal konumları gibi durumları, çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde göz önünde tutulur.’’

Yargıtay HGK 2017/2069 E., 2018/1179 K., 06.06.2018 tarihli kararı ;

‘’Türk Medeni Kanunu madde 335 ila 351 arasında düzenlenen velayete ilişkin hükümler kural olarak kamu düzenine ilişkindir ve velayete ilişkin davalarda re ‘sen araştırma ilkesi uygulandığından hâkim, tarafların isteği ile bağlı değildir. Velayetin değiştirilmesine yönelik istem incelenirken ebeveynlerin istek ve tercihlerinden ziyade çocuğun üstün yararı göz önünde tutulur.’’

diyerek mahkemenin tarafların istek ve beyanları ile bağlı olmadığını kabul etmiştir. 


Yargıtay 2. HD 2021/2572 E.,  2021/4104 K., 31.05.2021 tarihli kararında

‘’Kuşkusuz velâyet kendisinde bulunan anne veya babanın, çocukla ilgili yapacağı her türlü iş ve işlemde çocuğun üstün yararını koruması gerektiğinin tartışmasızdır. Çocuğun üstün yararı, çocuğu ilgilendiren her işte göz önüne alınması zorunlu olan ve belirli bir somut olayda çocuk için en iyisinin ne olduğunu belirlemede dikkate alınan bir ölçüt bir kılavuzdur. Çocuğun üstün yararı çocuğun haklarını garanti altına alan bir işlev de üstlenmektedir (YÜCEL, Özge Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt 1 Sayı 2, Aralık 2013, s. 117-137). Esasın da çocuğun üstün yararına gereken önemin verilmesi, yalnızca çocuğun ya da ana babanın değil, toplumun da menfaatinedir. Çünkü çocuğun sosyal, kültürel, fiziksel ve psikolojik yönden olumlu gelişimi, ilerde toplumda zararlı davranışlarının ortaya çıkmasını da engelleyecektir (BAKTIR, Çetiner Selma, Velâyet Hukuku, Ankara 2000 s.33)’’

 

Velayet Belirlenmesinde Çocuğun Beyanının Önemi

Üstün yararın ve dolayısıyla velayetin doğru belirlenmesinde çocuğun sürece anlamlı biçimde katılımı sağlanmalıdır. Sırf çocuğun yüksek yararını sağlamak amacıyla tamamen çocuktan bağımsız karar verilmemeli, söz konusu çocuk sürece uygun ölçüde dahil edilmelidir. Çocuğun üstün yararı ilkesinin gözetilmesinin tabi sonuçlarından biri, çocuğun velayete ilişkin beyanının alınarak fikrinin tam ve doğru olarak anlaşılmasıdır. 


Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesi ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6. maddeleri idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesini öngörmektedir.


Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 12. maddesi:

“Taraf Devletler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek suretiyle tanırlar. Bu amaçla, çocuğu etkileyen herhangi bir adli veya idari kovuşturmada çocuğun ya doğrudan doğruya veya bir temsilci ya da uygun bir makam yoluyla dinlenilmesi fırsatı, ulusal yasanın usule ilişkin kurallarına uygun olarak çocuğa, özellikle sağlanacaktır.”

hükmünü içermektedir.


Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi 3. maddesinde:


‘’Yeterli idrake sahip olduğu iç hukuk tarafından kabul edilen bir çocuğun, bir adli merci önündeki, kendisini ilgilendiren davalarda, yararlanmayı bizzat da talep edebileceği aşağıda sayılan haklar verilir: a)İlgili tüm bilgileri almak; b)Kendisine danışılmak ve kendi görüşünü ifade etmek; c)Görüşlerinin uygulanmasının olası sonuçlarından ve her tür kararın olası sonuçlarından bilgilendirilmek.’’

Diğer taraftan Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi 6. Maddesinde ise:

‘’Bir çocuğu ilgilendiren davalarda adli merci, bir karar almadan önce: a) Çocuğun yüksek çıkarına uygun karar almak için yeterli bilgiye sahip olup olmadığını kontrol etmeli ve gerektiğinde özellikle velayet sorumluluğunu elinde bulunduranlardan ek bilgi sağlamalıdır. b) Çocuğun iç hukuk tarafından yeterli idrak gücüne sahip olduğunun kabul edildiği durumlarda, - çocuğun bütün gerekli bilgiyi edindiğinden emin olmalıdır. - çocuğun yüksek çıkarına açıkça ters düşmediği takdirde, gerekirse kendine veya diğer şahıs ve kurumlar vasıtasıyla, çocuk için elverişli durumlarda ve onun kavrayışına uygun bir tarzda çocuğa danışmalıdır.  - çocuğun görüşünü ifade etmesine müsaade etmelidir. c) Çocuğun ifade ettiği görüşe gereken önemi vermelidir.’’

Türk hukukunda Yargıtay gerek velayet hakkının tevdii ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin boşanma davalarında gerekse velayetin değiştirilmesi davalarında çocuğun, uluslararası sözleşmelere uygun olarak dinlenmesi gerektiğine hükmetmekte ve bu gerekliliğe aykırı davranarak idrak çağındaki çocuğun beyanı alınmadan verilen ilk derece mahkemesi kararlarını bozmaktadır.


Çocuğun, baskı ya da tarafların  yönlendirmesi altında  gerçek isteğini açıklayamadığı durumlar söz konusu olabileceğinden çocuğun beyanlarını tek başına değil, onun tüm davranışları ve genel tutumu, ana baba ile ilişkileri, ana babanın çocuğa karşı tutumu, kısaca çocuğun ve ana babanın içinde bulunduğu tüm şartlar göz önünde bulundurularak değerlendirmek gerekir.


İdrak çağı çocuğun zihinsel gelişimine paralel olarak değişmekle beraber ortalama 8 yaştır. Çocuğun beyanlarının hem velayetin tespitinde hem de velayetin değiştirilmesinde, hâkimin kararına gerekçe oluşturan en önemli hususlardan biridir. Bu noktada aile mahkemesi hâkimi çocuğu psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı nezaretinde ve bilhassa mahkeme huzurunda dinleyerek çocuğun açık ve doğru iradesini tespit etmelidir. Çocuğun kararını etki ve/veya baskı altında verdiğine dair şüphe uyandıracak bir husus mevcut değilse, çocuğun isteklerine en yakın ve çocuğun üstün yararını büyük oranda sağlayacak şekilde karar vermelidir.


Çocuğun dinlenmesi ve velayet konusundaki istekleri hâkim için önemliyken, hâkimin bu beyanlarla bağlı olmadığı ve takdir yetkisi kapsamında, çocuğun menfaatini daha fazla koruması hâlinde çocuğun beyanının aksine karar verilebileceği unutulmamalıdır. 


Ortak (Birlikte) Velayet

Ortak velayet çocuğun anne ve babasının, velayet hakkının kapsamına giren hak, yetki ve yükümlülüklerde müşterek karar alması ve sorumluluğu da ortak paylaşmalarıdır. Ortak velayet uygulaması birçok yabancı ülke hukukunda uzun yıllardır kabul edilmektedir.


Türk hukukunda ilk derece mahkemeleri tarafından verilen ortak velayet kararının henüz sınırlı sayıda olduğu bilinmekle birlikte, ülkemizde ilk kez çocuğun üstün yararı gerekçe gösterilerek, İzmir 4. Aile Mahkemesi tarafından birlikte velayet kararı verilmiştir.


İzmir 4. Aile Mahkemesi 2009/448 E., 2009/470 K., 27.05.2009 tarihli kararında isabetli olarak

“…tarafların ortak çocukları ../../2007 doğumlu, küçük E.’nin velayet hakkının taraflarca birlikte kullanılmasına”

karar  vermiştir.


Dava konusu olayda taraflar; TMK.166/3 maddeye dayalı olarak anlaşmalı boşanma talebinde bulunmuşlar ve müşterek çocuğun velâyetinin taraflarca birlikte kullanılacağı hususunda anlaşmışlardır. Mahkeme, çocuğun yüksek yararını ve ebeveynlerin bu husustaki anlaşma ve isteklerini  göz önünde bulundurarak velayet hakkının taraflarca birlikte kullanılmasına karar vermiştir.


Hukukumuzdaki yaygın uygulama boşanma sonucunda velayetin eşlerden birine bırakılması yönünde olmasına rağmen son yıllarda anne ve babanın velayeti ortak kullanacağına hükmedildiği de görülmektedir. Fakat ortak velayette gönüllülük esastır dolayısıyla eşlerin bu konuda anlaşması da önem arz eder. Çekişmeli bir boşanmada ortak velayete karar verilmesi, çekişmenin çocuk üzerinde sürdürülmesine ve eşler arasında yaşanabilecek her türlü çekişmeden dolayı çocukların da psikolojik ve ruhsal durumunu yıpratabilmektedir.


Yargıtay 2. HD. 2012/21186 E., 2013/7440 K., 19.03.2013 tarihli kararında karşı oyla, ana ve baba arasındaki anlaşmaya şöyle değinilmiştir;

‘’Türk hukukunda "birlikte velayet” kurumunun düzenlenmemiş olması; nispi etkilidir. Boşanma veya ayrılık kararı sonrası velayet durumunu düzenleyen Türk Medeni Kanununun 336/2-3. maddesi, "nispi emredici nitelikte" bir hükümdür. Bu nedenle, mahkemece, birlikte velayete re'sen karar verilemez. Ancak, ana/babanın bu konuda bir anlaşması mevcut ve bu anlaşma çocuğun üstün yararına aykırı değilse; anlaşma uyarınca, birlikte velayete karar verilmesi ve çocuğun hangi ebeveyninin yanında kalacağının da kararlaştırılması gerekir.’’

Yargıtay kararlarına baktığımızda Yargıtay istikrarlı bir şekilde uzun yıllar birlikte velayetin yasal olduğu medeni hukuk sistemlerine sahip yabancı ülke vatandaşlarının Türk mahkemelerinde ilgili yabancı mahkeme kararlarını tenfiz davalarında, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'un  5. maddesinin

'’Yetkili yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz; gerekli görülen hâllerde, Türk hukuku uygulanır.’'

hükmü gereğince kamu düzenine aykırılık gerekçesiyle tenfiz taleplerini reddetmiştir.


Yargıtay 2.HD 2016/15771 E., 2017/1737 K., 20.02.2017 tarihli kararında bu köklü içtihadından dönerek;

‘’Yukarıda değinilen iç hukukumuz ve kamu düzeni kavramı ile ilgili açıklamalara göre somut olay değerlendirildiğinde "ortak velayet" düzenlenmesinin, Türk kamu düzenine "açıkça" aykırı olduğunu ya da Türk toplumunun temel yapısı ve temel çıkarlarını ihlal ettiğini söylemek mümkün değildir.’’

Bu değişikliğin en önemli dayanağı, Türkiye’nin de taraf olduğu  Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 3. maddesi ile düzenlenen “çocuğun yüksek menfaati” ilkesi ile 1 Ağustos 2016 tarihinde Türkiye’de yürürlüğe giren ve ortak velayet düzenlemesine imkân tanıyan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 7 numaralı Protokolüdür. Ek 7 numaralı Protokol’ün 5. maddesi

 “Eşler, evlilik bakımından, evlilik süresince ve evliliğin bitmesi halinde, kendi aralarındaki ve çocuklarıyla olan ilişkilerinde, özel hukuk niteliği taşıyan hak ve sorumluluklar açısından eşittir. Bu madde, devletlerin çocuklar yararına gereken tedbirleri almalarına engel değildir.” 

hükmünü içermektedir.


Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1.HD 2017/121 E., 2017/601 K.,10.05.2017 tarihinde verilen birlikte velayet kararı da iç hukukta emsal olarak gösterilen ikinci önemli karar olmuştur. Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemeleri ve diğer yerel mahkemelerin birlikte velayet kararlarında Ek 7 numaralı Protokol’ün 5. maddesini esas aldığı görülmektedir. Türkiye Anayasası madde 90’a göre usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin konularda anlaşma hükümleriyle kanun maddelerinin farklı hükümler içermesi halinde milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır. Dolayısıyla her ne kadar yasalarımız velayetin tek tarafa verilmesini öngörmüşse de protokol hükümleri gereğince ‘’birlikte velayet’’ kararı verilebilecektir.


Kararlar şimdilik tarafların anlaşması ya da gönüllülük esasına dayanmaktadır.


Boşanma Davalarında Hâkimin Velayeti Düzenlerken Göz Önünde Bulunduracağı Bazı Ölçütler

Boşanma davalarında aile mahkemesi hâkimi velayetin aidiyetini düzenlerken içtihatlarla belirlenmiş ölçütler çerçevesinde, somut olayın özelliklerine göre karar verecektir. Velayetin tespitinde kanunda düzenlenmiş konuda hâkime geniş takdir yetkisi tanınmıştır. Hâkimin velayetin aidiyetinde göz ardı edemeyeceği yegâne ölçüt, çocuğun üstün yararı prensibidir.


Çocuğun üstün yararının değerlendirilmesi ve belirlenmesi usule ilişkin güvenceler gerektirir. Alınan her kararın gerekçesinde bu hakkın gözetildiği açık bir biçimde görülmelidir.


1-   Çocuğun yaşı

Yargıtay çok sayıda kararında ana bakım ve şefkatine muhtaç küçük yaştaki çocuğun velayetinin genellikle anneye verileceğine hükmetmiştir. Ancak unutulmamalıdır ki bu kesin nitelikte bir kural değildir. Ana bakımına muhtaç bulunacak kadar küçük yaşta olmasına rağmen  ana yanında kalmasının  çocuğun gelişmesine engel olabileceği ispatlar nitelikte ciddi ve inandırıcı deliller bulunuyorsa, çok küçük yaştaki çocukların velayetlerinin babaya verilmesi mümkün olabilmektedir. Çocuğun yararı gerekli kıldığında, anne sütüne muhtaç küçüğün bile velayetinin babaya verilmesine karar verilebilir ancak unutulmamalıdır ki  bu durumlar istisnadır. Annenin bulaşıcı hastalığa sahip olması, akli dengesinin çocuğa zarar verebilecek nitelikte yerinde olmaması gibi istisnai durumlarda gündeme gelebilir. Kural olan, anne bakım ve şefkatine muhtaç özellikle 3 yaşın altındaki çocuklarda velayetin anneye verilmesidir.


2-   Anne ve/veya babanın çocuğa şahsen bakma imkân ve zamanının bulunup bulunmadığı


3-   Boşanma sonrasında eşlerden birinin evlenerek çocuğa aile ortamında yaşama şansı sunma ihtimalinin bulunup bulunmadığı


4-   Anne ve/veya babanın çocuğa karşı ilgileri ve çocuğun velayeti konusunda isteklilikleri


5-   Anne ve/veya babanın çocuğu eğitme yetenekleri


6-   Çocuğun alıştığı çevre


7-   Anne ve/veya babanın boşanmadaki kusur durumları


8-   Kardeşlerin ayrılmaması


9-   Çocuğun ahlaki ve sosyal gelişimi


10- Çocuğun cinsiyeti


Ancak bu ölçütler sınırlı sayıda olmayıp yargı kararları çerçevesinde şekillenmiştir. Bu ölçütlerin değerlendirilmesinde ve velayetin düzenlenmesinde hâkimin ana-babayı ve çocuğu mahkeme huzurunda ya da pedagog-psikolog ve sosyal çalışmacıdan oluşan heyet nezdinde dinleyerek tarafların iradeleri tam ve doğru olarak anlaşılması önem arz etmektedir.


Ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amacın,  küçüğün ileriye dönük yararları olduğunu yani velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almak olduğu Yargıtay kararlarında vurgulanmış ve velayetin düzenlenmesinde kıstas kabul edilen ölçütler hakkında şu ifadelere yer verilmiştir.


Yargıtay HGK 2010/2-649 E., 2010/683 K., 22.12.2010 tarihli kararında; 

… çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini engelleyen ve süreklilik arz edeceği anlaşılan her olay, tehlikenin büyüklüğü, doğuracağı onarılması güç sonuçlar değerlendirilerek ele alınmalı ve neticeye varılmalı; velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde öncelikle çocuğun yararı göz önünde tutulmalıdır. Bu kapsamda, tarafların çocuğunun cinsiyeti, doğum tarihi, eğitim durumu, kimin yanında okumakta olduğu, talepte bulunanın çocuğun eğitim durumu ile ilgilenip ilgilenmediği, sağlığı, sağlık durumuna göre tedavi olanaklarının kimin tarafından sağlanabileceği gibi özel durumuna ilişkin hususlar göz önünde tutulmalıdır. Velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde ana babadan kaynaklanan özelliklerin de dikkate alınması kaçınılmazdır. Bu nedenle, mahkemece çocuğu başkasına bırakma, ihmal etme, kaçırma, iradi olarak terk etme, yönlendirme hususları ile tarafın velayet talebinin olup olmaması, şiddet uygulaması, sadakatsizliği, ekonomik durumu, mesleği, yaşadığı ortam, kötü davranışı, alkol bağımlılığı, sağlığı, dengesiz davranışları dikkate alınmalıdır. Mahkemece, açıklanan özellikler yanında mümkün oldukça çocuğun alıştığı ortamın değiştirilmemesine, kardeşlerin ayrılmamasına özen gösterilmeli, velayetin verileceği taraf yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olup olmayacağı yönünde ciddi ve inandırıcı delil olup olmadığı veya hemen meydana gelecek tehlikenin varlığının ispat edilip edilemediği hususları da mutlaka değerlendirilmelidir.”

Velayet davası, eşler arasında yaşanabilecek her türlü çekişmeden dolayı çocukların da psikolojik ve ruhsal durumunu yıpratabilmektedir. Bu nedenle sürecin alanında uzman bir avukat eşliğinde yürütülmesi tavsiye edilir.


Sık Sorulan Sorular

Çocuk isterse velayet değişir mi?

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesi ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6. maddeleri idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesini öngörmektedir. Yargıtay çocuğun, uluslararası sözleşmelere uygun olarak dinlenmesi gerektiğine hükmetmekte ve bu gerekliliğe aykırı davranarak idrak çağındaki çocuğun beyanı alınmadan verilen ilk derece mahkemesi kararlarını bozmaktadır. Çocuğun beyanları hem velayetin tespitinde hem de velayetin değiştirilmesinde, hâkimin kararına gerekçe oluşturan en önemli hususlardan biridir.


Çocuğun velayeti hangi durumlarda anneye verilmez?

Bu sorunun herhangi bir net cevabı bulunmamakla birlikte süt alma yaşındaki çocukların bile bazı durumlar velayetinin anneye değil babaya verilebileceği görülmektedir. Anne bakımından velayetin kabul edilmemesine örnekler şu şekilde verilebilir; anne sağlık problemleri yaşıyorsa ve velayeti almaya sağlık durumu müsaade etmiyorsa, annenin fiili ehliyeti yoksa ve akıl sağlığı yerinde değilse, anne haysiyetsiz bir yaşam sürüyorsa, anne uyuşturucu bağımlısı ise, annenin tutukluluk hali, anne velayet hakkını kötüye kullanıyor ise, anne çocuğun babası ile olan ilişkisinde babayla arasında oluşan duygusal bağı engelleme çabasında ise, annenin sonradan yaptığı evlilik çocuğun psikolojik ve fizyolojik yönden zarar görmesine sebep olabilecek nitelikte ise velayet hakkı doğrudan anneye verilmez ya da velayet hakkı kaldırılır.


Velayeti annede olan çocuğun babasının hakları nelerdir?

Çocuğun velayeti mahkeme kararı ile anneye verilmiş olsa da çocuğun babasının; çocuğu görme hakkı, çocuk ile iletişim ve bağ kurma hakkı, çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı, çocuğun ihtiyaçlarını karşılama hakkı, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine katılma hakkı ve en önemlisi de velayetin değiştirilmesini talep etme hakkı vardır.


Velayeti annede olan çocuk annenin soy ismini kullanabilir mi?

Çocuğun üstün yararı ilkesi bağlamında, velayet davaları neticesi karşımıza çıkan en büyük çıkmazlardan birisi de velayeti annede olan çocuğun babasının soy ismini kullanmaya devam ettiği durumlardı. Velayet hakkı annede olan çocuğun babasının soy ismini kullanmaya devam etmesi durumunda hayatın olağan akışı içerisinde anne ve çocuğun soy isimlerinin farklı olması neticesinde karışıklıklar yaşanmaktadır. Bu sorunu aşmak adına yargı birliği sağlanmaya çalışılmıştır. Bu konuda çeşitli kararlar bulunmakla beraber örnek olarak Yargıtay 2.HD 2021/4603 E., 2021/6276 K., 20.09.2021 tarihli kararında çocuğun yüksek yararı ön planda tutulduğu müddetçe çocuğun annesinin soy ismini kullanmasına izin verdiği görülmektedir.


Velayetin değiştirilmesi davasında görevli ve yetkili mahkeme hangisidir?

Müşterek çocukların velayeti söz konusu olduğunda ve dava açılacaksa Aile Mahkemesi yolu ile hareket edilmesi gerekir. Aile Mahkemesi’nin bulunmadığı yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemesi’ne müracaat edilir. Velayetin değiştirilmesi çekişmesiz yargı kapsamında olduğundan kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça talepte bulunan kişinin veya ilgililerden birinin oturduğu yer mahkemesinin yetkili olduğu kabul edilmiştir. Velayetin değiştirilmesi davasında kesin yetki kuralı yoktur.


Basit yargılama usulü ile görülen bu dava kısa sürede sonuçlanır. Dava sırasında dava dilekçesi ve cevap dilekçesi ile işlemler yürütülür. Dilekçeler tamamlandıktan sonra hâkimin dosya üzerinden karar verip vermeyeceğine bağlı olarak duruşma günü de belirlenir.


Çocuğun velayeti dedeye verilebilir mi?

Velayet hakkı, münhasıran anne ve babaya tanınan bir hak olup, evlat edinme hali hariç, anne ve baba dışında hiç kimseye tevdi olunamaz. Yargıtay 2. HD. 2008/3782 E., 2008/8892 K., 18.06.2008 tarihli kararı bu konu hakkında verilebilecek bir örnektir. Çocuğun menfaati gerektirdiğinde velayet sahibi değiştirilebileceği gibi durum ve koşullara göre velayet kaldırılarak çocuğa vasi de atanabilir.


Evlilik dışı çocuğun velayet hakkı kime verilir?

Çocuk evlilik dışında doğduysa TMK 337. maddesi uyarınca velayet anaya aittir. Her durumda annesi ve çocuğu arasındaki soy bağı doğumla kurulur ve bu yüzden anne ile kurulacak soy bağında çocuğun evlilik dışı olup olmamasının etkisi yoktur. Bu nedenle annenin çocuğun velayetini üstüne almak için hâkim kararına ihtiyacı yoktur, çocuğun doğması annesi ile arasındaki soy bağının kurulması için tek başına yeterlidir. Çocuk ile baba arasında soy bağı çocuğun annesi ile evlenirse, çocuğu tanırsa veya hâkim karar verirse kurulur. Aynı zamanda evlat edinme ile de baba ve evlilik dışı çocuk arasında soy bağı kurulabilir.


Çalışmayan anne/babaya velayet hakkı verilir mi?

Her ne kadar çocuğun üstün menfaati velayetteki öncelikli ölçüt olsa da, maddi durum bunun için kesin bir şart kabul edilemez. Önemli olan velayeti alacak tarafın maddi durumundan ziyade, çocuğun hangi ebeveynin yanında bedensel ve ruhsal gelişimini daha iyi sağlayacağıdır. Şayet kadın/erkek çalışmıyor olsa bile evliliğin sona ermesi nedeniyle yoksulluğa düşecek ise kendisi için yoksulluk nafakası çocuğu için iştirak nafakası talep edebilir.


Boşanma olmadan velayet davası açılır mı?

Boşanma gerçekleşmeden eşlerin ayrı yaşaması veya ayrılık kararı alması durumunda taraflar hâkimden, Türk Medeni Kanunu’nun 197/4 ve 336/2. maddeleri kapsamında bir önlem olarak geçici velayet düzenlemesi talebinde bulunabilirler. Yargıtay 2. HD. 2015/16299 E., 2016/3071 K., 22.02.2016 tarihli karar bu konuda örnek verebileceğimiz bir karardır.


Zina sebebiyle boşanma davasında velayet hakkı kime verilir?

Zinanın yani aldatma eyleminin varlığı halinde bu durum sadece boşanma davasında kusur nedeni olacaktır. Aldatan eşin velayeti alamayacağına dair bir çıkarım yapmak söz konusu değildir. Zina sebebine dayalı boşanma davalarında velayetin hangi tarafa verileceğinde temel kıstas çocuğun yüksek menfaatinin sağlanmasına yönelik olacak ve aile mahkemesi yapacağı incelemede bu durumu inceleyerek velayet hakkında bir karara varacaktır. Çocuğun üstün yararını sağlayacak taraf zina eden eş bile olsa velayet hakkı kendisine sağlanacaktır.

Comments


bottom of page