top of page
Av. Hilmi KARACA

İsrail Soykırım ve Savaş Suçlarının Neresinde?

Genel Olarak Savaş Suçu Nedir?

Savaş suçları uluslararası veya iç silahlı çatışmalarda gündeme gelmektedir. Savaş suçu teşkil eden fiiller yazının devamında yer verilmiş olup sınırlı sayıdadır. Yani uluslararası metinlerde tek tek sayılmıştır. Dolayısıyla genişletilmesi veya daraltılması mümkün değildir. Esas itibariyle; savaşan devletin görevli mercilerinin, düşman devletin, işgal altına alınmış ulusun veya işgal edilmiş toprakların mal ve vatandaşlarına karşı başlattığı savaş hukukunun ağır ve affedilmez ihlallerinin bütününü ifade eder.


Cenevre Sözleşmesi ve eki protokollerde ifade edildiği üzere;


Çarpışmalarda doğrudan yer almayan bireysel sivillere ya da sivil nüfusa karşı kasten saldırı yöneltme, Savunmasız veya askeri hedef oluşturmayan kent, köy, yerleşim yeri veya binaları bombalama veya bu yerlere herhangi bir araçla saldırma, İşgalci devletin kendi sivil nüfusunun bir bölümünü işgal ettiği topraklara doğrudan veya dolaylı olarak nakletme veya işgal edilen topraklardaki nüfusun tamamını veya bir kısmını devlet sınırları içinde veya dışında sürme veya nakletme”

durumları açıkça savaş suçu olarak nitelendirilmiştir. Sözleşme kapsamında, yapılar, malzemeler, sağlık kurumları ve taşıma vasıtalarına ve uluslararası hukuk çerçevesinde Cenevre Sözleşmeleri'nde belirtilen tanımlayıcı amblemleri taşıyan personele yönelik kasıtlı saldırgan eylemler açıkça savaş suçu olarak nitelendirilmiştir. Özellikle, savaşın acımasız sahnesinin dışında tutulması gereken masum çocuklara özel bir statü tanınmış ve hangi koşullar altında olursa olsun, onların hedef alınması kesin bir dille yasaklanmıştır. Bu, sadece savaşın bir yansıması değil, aynı zamanda insanlığın en savunmasızlarına karşı gösterilen vicdansızca bir saldırganlık olarak da görülmüştür. Sözleşmenin bu hükümleri, savaşın kanlı ve acımasız doğasını bir nebze olsun hafifletebilmek ve masum canları koruyabilmek adına atılmış adımlardır. Ancak, bu hükümlerin ihlali, medeni dünyanın ve insanlığın vicdanında derin yaralar bırakacak bir ahlaki ve insani çöküntüyü temsil eder.


Soykırım ve Savaş Suçu nedir?

Soykırım

İnsanlığın hayatını, sağlığını ve haysiyetini tehdit ederek varoluşunu zora sokan en tehlikeli suçtur. Bu suç, sadece bireyleri değil, tüm insan topluluklarını hedef alarak onlara karşı korkunç eylemlerde bulunabilir. Soykırımın çeşitli yüzleri vardır: Maddi soykırım, hayata ve sağlığa saldırı anlamına gelirken, biyolojik soykırım bir topluluğun neslini kesme eylemidir. Kültürel soykırım, bir topluluğu dil ve kültüründen mahrum bırakır. Uluslararası Ceza Mahkemesi, Roma Statüsü'ne dayanarak soykırımı en ciddi suçlardan biri olarak tanımaktadır. Soykırım, 1948 Soykırım Sözleşmesi'nde belirtildiği üzere, bir topluluğu kısmen ya da tamamen yok etme eylemidir. Bu, topluluğun üyelerini öldürme, onlara ciddi zarar verme, yaşam koşullarını ağırlaştırma, doğurganlıklarını engelleme ya da çocuklarını başka bir topluluğa zorla transfer etme şeklinde gerçekleşebilir. Bu tanım, Eski Yugoslavya Mahkemesi'nde de benzer şekilde ifade edilmektedir. Soykırım, Roma Statüsü’nün 6. Maddesinde yer almaktadır. Buna göre;


“Bu tüzüğün amaçları bakımından “soykırım”, ulusal, etnik, ırki ya da dini bir grubu kısmen veya tamamen yok etmek amacıyla gerçekleştirilen aşağıdaki eylemleri kapsamaktadır: · Grup üyelerini öldürmek; · Grup üyelerine ciddi bedensel ya da ussal zarar vermek; · Fiziksel olarak kısmen ya da tamamen yok etmek kastıyla, grubu ağır yaşam koşullarına maruz bırakmak; · Grup içinde doğumları önlemeye yönelik tedbirler koymak; · Grup içindeki çocukları zorla bir başka yere nakletmek.”

olarak ifade edilmiştir. Statü metninden de anlaşılacağı üzere herhangi bir sebeple bir topluluğu kısmen ya da tamamen yok edilmesine yönelik eylemler olarak özetlenebilecektir.


Savaş Suçu

Uluslararası sözleşme ve anlaşma ile (1899 ve 1907 Yıllarında Lahey Sözleşmesi, 1949 Yıllı Cenevre Sözleşmesi) ve uluslararası ceza mahkemelerine (Nürnberg Uluslararası Askeri Mahkemesi, Uzak Doğu (Tokyo) Uluslararası Askeri Mahkemesi, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi, Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi, Daimi Uluslararası Ceza Mahkemesi) göre birbirinden farklı tanımlara sahip olsa da özü itibariyle;


“uluslararası silahlı çatışmalarda geçerli olan örf ve adet hukukunun tehlikeli bir şekilde çiğnenmesi”


olarak ifade edilebilir.


Bizim bu yazıda ele alacağımız Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Roma Statüsünde tanımlanan savaş suçları olacaktır. Savaş Suçları Roma Statüsü’nün 8. Maddesinde yer almaktadır. Buna göre;


(a) Cenevre Sözleşmeleri'nin Ciddi İhlalleri:


  • Kasıtlı olarak insan öldürme.

  • İnsanlar üzerinde deney yapma ve işkence etme.

  • Büyük acı veya yara verme.

  • Askeri bir neden olmadan malları tahrip etme veya sahiplenme.

  • Esir veya koruma altındaki kişileri düşman ordusunda savaşmaya zorlama.

  • Esir veya koruma altındaki kişileri Adil yargılanma hakkından mahrum bırakma.

  • Hukuka aykırı olarak kişileri sürgün etme veya hapse atma.

  • Rehine alma.


(b) Uluslararası çatışmaların yasalarına ve geleneklere ciddi ihlaller:


  • Çarpışmada yer almayan Sivillere kasten saldırı.

  • Sivil ve askeri olmayan hedeflere kasten saldırı.

  • Barış gücü veya insani yardım görevlilerine kasten saldırı.

  • Doğaya ağır zarar verecek saldırılar.

  • Savunmasız ve askeri hedef oluşturmayan bölgelere saldırı.

  • Teslim olan askere saldırı.

  • Belirli sembolleri yanıltıcı şekilde kullanma.

  • İşgal altındaki bölgelere nüfus yerleştirme veya sürme.

  • Hastanelere ve kültürel alanlara saldırı.

  • Zarar verici tıbbi deneyler.

  • Haince öldürme veya yaralama.

  • Savaş esirlerini öldüreceklerini ilan etme.

  • Düşmanın mallarını yasadışı ele geçirme veya yok etme.

  • Düşmanın haklarını kaldırma.

  • Düşman vatandaşını kendi ülkesine karşı savaşmaya zorlama.

  • Ele geçirilen bölgeleri yağmalama.

  • Zehir veya zehirli silah kullanma.

  • Zararlı gazlar kullanma.

  • İnsan vücuduna zarar verecek mermi kullanma.

  • Aşırı zararlı silah veya yöntemler kullanma.

  • İnsan onuruna hakaret eden davranışlar.

  • Cinsel şiddet.

  • Sivilleri koruma amacıyla kullanma.

  • Korunmuş sembolleri taşıyanlara saldırı.

  • Sivilleri aç bırakma.

  • 15 yaşından küçük çocukları savaşta kullanma.


(c) Uluslararası olmayan çatışmalarda, Cenevre Sözleşmelerine ciddi ihlaller:

  • Silahsız kişilere şiddet.

  • İnsan onuruna hakaret.

  • Rehin alma.

  • Yargısız infaz.


İnsanlığa Karşı Suçlar nedir?

Soykırım ve Savaş Suçu ile farkları nelerdir?

İnsanlığa karşı suçlar esas itibariyle soykırım veya savaş suçundan farklıdırlar. Bu suçlar kendine hem Türk Ceza Kanunu’nun 77. Maddesi’nde yer bulmuş hem de Yukarıda da ifade edilen Roma Statüsünde yer bulmuştur.

Türk Ceza Kanunu’nun 77. Maddesine göre;

  • Kasten öldürme.

  • Kasten yaralama.

  • İşkence, eziyet veya köleleştirme.

  • Kişi hürriyetinden yoksun kılma.

  • Bilimsel deneylere tabi kılma.

  • Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı.

  • Zorla hamile bırakma,

  • Zorla fuhşa sevketme

Fiillerinin, siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur. Bu kapsamda kişi kasten öldürme fiili hariç diğer eylemler ile suçu işlemiş olursa 8 yıldan az olmamak üzere cezalandırılacaktır. Eğer kasten öldürme fiiliyle bu suç işlenirse ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedilecektir.


Roma Statüsü’nde ise insalığa karşı suçlar 7. Bölümde düzenlenmiştir. Buna göre;

  • Öldürme,

  • Toplu yok etme,

  • Köleleştirme,

  • Nüfusun sürgün edilmesi veya zorla nakli,

  • Uluslararası hukukun temel kurallarını ihlal ederek, hapsetme veya fiziksel özgürlükten başka biçimlerde mahrum etme,

  • İşkence,

  • Irza geçme, cinsel kölelik, zorla fuhuş, zorla hamile bırakma, zorla kısırlaştırma veya benzer ağırlıkla diğer cinsel şiddet şekilleri,

  • Her hangi bir tanımlanabilir grup veya topluluğa karşı, bu paragrafta atıf yapılan her hangi bir eylemle veya mahkemenin yetki alanındaki her hangi bir suçla bağlantılı olarak siyasi, ırki, ulusal, etnik, kültürel, dinsel, cinsel veya evrensel olarak uluslararası hukukta kabul edilemez diğer nedenlere zulüm,

  • Kişilerin zorla kaybedilmesi,

  • Apartheid (Irk ayrımcılığı) suçu,

  • Kasıtlı olarak ciddi ıstıraplara ya da bedensel veya zihinsel veya fiziksel sağlıkta ciddi hasara neden olan benzer nitelikteki diğer insanlık dışı eylemler

fiillerinin herhangi bir sivil nüfusa karşı yaygın veya sistematik bir saldırının parçası olarak işlenmesi halinde Roma statüsüne göre insanlığa karşı suçlar oluşmuş olacaktır.


Savaş suçu ile insanlığa karşı suçları birbirinden ayıran en önemli husus insanlığa karşı suçların barış zamanında da işlenebilmesidir. Diğer bir deyişle savaş suçu sadece savaşta işlenebilirken insanlığa karşı suçlar hem savaş hem barış döneminde işlenebilmektedir. Bir diğer önemli ayırt edici husus ise suçu işlerken oluşan saiktir. Savaş suçunda genel kast (bilme ve isteme) yeterli iken insanlığa karşı suçlarda özel kast (Toplumun belli bir kesiminin fertleri arasında birliği sağlayan unsurları hedef alması) aranmaktadır.


İnsanlığa karşı suç ile soykırım suçu arasındaki fark ise suçun ağırlığı olarak ifade edilebilecektir. Esas itibariyle hem savaş hem barış döneminde işlenebilmesi her iki suçta da özel kast aranması ve benzer eylemlerin suça konu edilmesi dikkate alındığında en mühim fark soykırım suçunun neticesinin insanlığa karşı suçlara nazaran daha ağır bir suç olmasıdır.


Soykırım ve Suçu Savaş Suçlarında

Yargı Süreci

Savaş suçları işlenmesi halinde yargı yetkisi Uluslararası Ceza Mahkemesindedir. Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı tarafından soruşturma yapılabilmesi için üye devletlerce başvuru yapılması ya da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Birleşmiş Milletler Şartı’nın 7. Bölümü çerçevesinde bir veya birden çok suçun işlenmesi ihtimalini dikkate alarak soruşturma açılması için konuyu Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısına intikal ettirmesi hâlinde soruşturma açılabileceği gibi Roma Statüsü’nün 15. Maddesinde savcı tarafından kendiliğinden de soruşturma açabilecektir. Soruşturma açıldıktan sonra bilgi veya belge toplama yazılı ve sözlü ifade alma yetkisine sahiptir.


Savcı tarafından eldeki bilgi ve belgelerden olayın ciddiyeti nispetinde değerlendirmeleri neticesinde soruşturmanın derinleştirilmesine karar verirse Uluslararası Ceza Mahkemesi Ön Yargılama Dairesi’nden soruşturma yetkisi talebinde bulunur. Ön Yargılama Dairesi de soruşturmayı derinleştirmek için makul veriler olduğuna kanaat getirirse ve dava, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yetki alanına girdiğine kanaat getirirse soruşturmayı başlatma yetkisi verebilecektir.


Ön Yargılama Dairesi, soruşturma evresinde suç haberinin alınmasından davanın açılmasına kadar olan süreç için bir takım görev ve yetkilerle donatılmıştır. Ancak esas yargılama sürece Dava Dairesi tarafından yürütülecektir. Dava Dairesi tarafından karar oybirliği ile alınmaya çalışılacak olmakla birlikte bu mümkün olmazsa salt çoğunlukla karar verilecektir.


Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargı yetkisinde olan suçların işlendiğine karar verilmesi halinde ilgili sanığa azami 30 yıl hapis ya da sanığın durumuna göre müebbet hapis cezası verilebilecektir. Hapis cezasına ilave olarak para cezası ile suçtan elde edilen para, mal ve kazançlara el koyulması yaptırımına da karar verilebilecektir. Mahkemenin kararına karşı usul hatası, maddi hata, yasa hatası veya yargılama sürecinin veya kararın adilliğini ya da doğruluğunu etkileyecek herhangi bir diğer sebebe istinaden temyiz kanun yoluna başvurulbilecektir. Temyiz Dairesi başvuruyu reddetmek; başvuruyu kabul ederek kararı kaldırabilir, cezayı değiştirebilir veya yeniden başka bir Yargılama Dairesi tarafından yargılama yapılması yönünde karar oluşturabilmektedir.


İsrail’in müdahaleleri Meşru Müdafaa mı?

İsrail yaptığı tüm müdahaleleri kendisine yönelmiş olan bir saldırıya dayanarak yaptığını dile getirip meşru müdafaa hakkı kapsamında bunu yapma hakkının olduğunu savunmaktadır. Ancak meşru savunma olabilmesi için Filistin tarafından gelen saldırılarla orantılı olarak bu saldırıları önleme gayesi ile yapılmış bir müdahale olması gerekmektedir. Meşru müdafaa tanımı itibariyle de sadece saldırıyı önleme gayesini içermesi gerekmektedir. Ancak İsrail tarafından gerçekleştirilen eylemler dikkate alındığında meşru savunma kapsamında değerlendirmek mümkün değildir. Kaldı ki bir işgal söz konusudur. Dolayısıyla cereyan eden olaylar kapsamında meşru savunma ancak Filistin için olabilecektir. Bu sebeple meşru savunmaya meşru savunma olamaz.


İsrail’in Bugüne Değin İşlediği Soykırım ve Savaş Suçları

2007 yılından beri abluka altında bulunan Gazze Şeridi’nde İsrail bakımından savaş suçları yönünde bir inceleme yapmaya çalıştığımız vakit sayfalarca sürecek ihlaller söz konusu olacaktır. Ancak Uluslararası Ceza Mahkemesi kurulduktan sonra öncelikle 2008, 2012, 2014, 2018, 2021, 2022 ve 2023 yıllarında büyük çaplı çatışmalar gerçekleşmiştir. Bu yıllarda gerçekleşen çatışmalarda çatışma harici zamanlarda Roma Statüsü’nde sayılan ihlaller defaatle işlenmiştir. Sırasıyla özet olarak ifade etmeye çalışırsak;


2008-2009

Haziran 2008’de Mısır'ın himayesi altında, İsrail ile İslam Direniş Hareketi Hamas arasında yapılan altı aylık ateşkes anlaşmasına İsrail tarafından uyulmayarak ambargo kaldırılmayarak anlaşmaya uymamış ve 27 Aralık 2008’de başlayan saldırılar 17 Ocak 2009 tarihine kadar sürmüştür. Bu süreç içerisinde İsrail, Gazze’ye yönelik olarak hava, kara ve denizden saldırılarda bulunmuştur. Birçok kurum, hastane, sivil ev ve sivil kurumlara yönelmiş ve birçok sivil ve sağlık ekipleri hayatlarını kaybetmiştir. Bu 22 gün süren saldırıda 1.300 üzerinde Filistinli hayatını kaybetmiştir.


2012

İsrail tarafından 14 Kasım 2012 tarihinde El-Kassam’ın lider yardımcı olan Ahmet El-Cueburi'yi suikast ederek öldürmeleri sonucunda 7 gün boyunca sürecek olan savaş başlamıştır. Bu savaşta İsrail'in Gazze'ye yaptığı hava saldırılarında 155 Filistinli hayatını kaybederken yine yüzlerce kişinin yaralanmıştır.


Bu savaşta İsrail özellikle medya ofislerini, sivil araçları hedeflemiştir. Havadan gerçekleştirilen saldırılarda ayrıca broşürler atarak ve sivil vatandaşları arayarak evlerine hava saldırısı düzeleneceği yönünde psikolojik savaş da yürütmüştür.


2014

8 Temmuz 2014 yılında başlayan bu savaş ise en şiddetli savaşlardan biri olmuştur. Savaşın çıkma sebebi üç Filistin’in öldürülmesi nedeniyle Gazze’de başlayan protestolar sonrasından yerini çatışmaya bırakmıştır. Yaklaşık 7 hafta sürecek olan bu savaş neticesinde 2174 Filistinli hayatını kaybetmiş, on binlerce Filistinli yaralanmış, 17.132 ev kullanılamayacak boyutta tahrip olmuş ve 65 bin Filistinli evsiz kalmıştır, birçok devlet kurumu, polis merkezleri, fabrikalar, 17 hastane, 35 ambulans ve 102 sağlık görevlisi hedef alındı ve 10 hastane ve 55 bakım merkezinden 44'ü ile onlarca sağlık kurumu kapatıldı. Bu saldırılardaki maddi zarar 3.6 milyon dolar olmuştur.

2018, 2020, 2021 ve 2022 yıllarındaki çatışmalar

İsrail’in saldırılarındaki kayıplar yıllara göre değişiklik göstermekle birlikte işlediği suçlara aşama aşama, hastane, okul, kamu kurumlarına hava saldırıları olduğu gibi doğrudan sivillere yönelik saldırılar yapılmış ve yüzlercesi çocuk, kadın ve yaşlı Filistinliler öldürülmüştür.


2023

7 Ekim tarihi itibariyle başlayan çatışmalarda İsrail sivil ayırt etmeksizin tüm Filistinlilere yönelik olarak hem silahlı saldırılar gerçekleştirmekte hemde tüm enerji ve su gibi temel ihtiyaçları kısıtlamaktadır.


Bu tarihten itibaren başlayan saldırılarda 4300 üzerinde hava saldırısı gerçekleştirilmiş olup 25 ton üzerinde patlayıcı kullanılmıştır. Miktar itibariyle 2 atom bombasına eşdeğerdir. Bu saldırılarda 212 binden fazla konutun zarar gördüğü 35 bininin yerle bir olarak kullanılamaz hale geldiği, 214 okula doğrudan saldırı yapıldığı ifade edilmiştir. Yapılan saldırılar neticesindece binlerce kadın, çocuk ve yaşlı olmak üzere siviller ile birlikte 135 sağlık çalışanı, 40 gazeteci, 18 sivil savunma çalışanı ve 49 din görevlisinin de katledilmiştir. Yapılan saldırılarda 27 aile tüm fertleriyle İsrail tarafından öldürülmüştür. Bu saldırılar 19 Kasım tarihi itibariyle halen devam etmektedir.


Nihai olarak;

Tüm dönemler için dikkate alındığında statüde yer alan savaş suçu, soykırım ve insanlığa karşı suçlar hepsi ayrı ayrı işlenmiştir. Savaş suçu ve insanlığa karşı suçların işlendiğini kabul etmek daha kolay olsa da soykırım suçu bakımından her ne kadar tespitin yapılabilmesi için daha ince eleyip sık dokumak gerekse de İsrail’in bu savaş süresince yaptığı tüm eylemler bu durumu dahi gerektirmemiştir. Zira 7 Ekim’den beri 27 ailenin artık hiç var olmayacağı, tüm enerji ve su ağının kesilmiş olduğu, ve saldırıların azalmaksızın hatta şiddetinin ve kural tanımazlığın katlanarak devam ettiği dikkate alındığında soykırım suçunun işlenmediğini söylemek mümkün olmayacaktır.


UCM’de devam eden ve geçmiş dönemde yapılmış yargılamalar hakkında kısa bilgiler:


Demokratik Kongo Cumhuriyeti: Ülkenin devlet başkanının talebiyle başlatılan soruşturma, savaş suçlarını ortaya çıkarmış ve özellikle 15 yaşın altındaki çocukların askere alınması suçu için Thomas Lubanga'nın, Germain Katanga’nın ve Mathieu Ngudjolo Chui’nin tutuklanmasına karar verilmiştir


Uganda: Devlet başkanının isteği üzerine başlatılan soruşturma sonucunda, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları işlendiği tespit edilmiş ve Lord's Resistance Army (LRA)'nın liderleri hakkında tutuklama kararları çıkarılmıştır (Ekim 2005), ancak şüphelilerden hiçbiri yakalanamamıştır.


Sudan: Darfur'da sivil nüfusa yönelik suçlar ve "etnik temizlik" iddiaları üzerine soruşturma başlatılmış ve Devlet Başkanı Ömer Hassan Ahmad El-Beşir dahil olmak üzere bazı yetkililere yönelik tutuklama emirleri çıkarılmıştır. Bu emir, UCM'nin görevdeki bir devlet başkanı için çıkardığı ilk yakalama emridir.


Orta Afrika Cumhuriyeti: Yerel mahkemenin sınırlı imkanları soruşturmanın yapılması hususunda yetersiz kalınacağı nedeniyle mahkemece UCM’ye başvurulması üzerine başlatılan soruşturma halen karara bağlanmamıştır. Eski devlet başkanı ve yardımcısının cinayet ve tecavüz suçlarıyla ilgili iddialar devam etmektedir (2006).


Kenya: 2007 seçimleri sonrası şiddet olayları nedeniyle altı kişi hakkında celpname yayınlanmıştır. Bu soruşturma, savcının kendi inisiyatifiyle başlattığı ilk soruşturma olma özelliğini taşır (8 Mart 2011).


Libya: Muammer Kaddafi'nin insanlık suçları işlediği gerekçesiyle UCM tarafından tutuklama kararı verilmiş, ancak Kaddafi'nin ölümüyle dava düşmüştür (27 Haziran 2011).


Fildişi Sahili: Eski Cumhurbaşkanı Laurent Gbagbo, seçim sonrası olaylarla ilgili olarak insanlığa karşı işlenen dört ayrı suç nedeniyle tutuklanmıştır. Bu, mahkemenin kurulduğu 2002 yılından bu yana yargılanan ilk eski devlet başkanı vakasıdır (23 Kasım 2011).


Mali: Tuareg isyancıları ile hükümet güçleri arasındaki çatışmalar nedeniyle cinayet, tecavüz ve çocuk asker kullanımı suçları incelenmiş ve Mali Hükümeti'nin talebi üzerine soruşturma başlatılmıştır (16 Ocak 2013).


Orta Afrika Cumhuriyeti II: Mayıs 2014'te hükümet tarafından UCM'ye başvurulan bu durumda, 2012'de başlayan yeniden şiddetlenen çatışma bağlamında CAR'da işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar inceleniyor.


Gürcistan: UCM savcısı, 27 Ocak 2016'da kendi inisiyatifiyle soruşturma açma yetkisi aldı. 1 Temmuz ve 10 Ekim 2008 arasında Güney Osetya çevresinde ve çevresinde yaşanan uluslararası silahlı çatışma bağlamında işlenen insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları araştırılıyor.


Burundi: UCM savcısı, 25 Ekim 2017'de kendi inisiyatifiyle soruşturma açma yetkisi aldı. 26 Nisan 2015'ten 26 Ekim 2017'ye kadar Burundi'de veya Burundi vatandaşları tarafından Burundi dışında işlenen insanlığa karşı suçlar inceleniyor.


Filistin: 2 Ocak 2015 tarihinde Filistin’in Roma Statüsüne ekatılımıyla birlikte mahkemenin artık yargı yetkisi olmuştur. 13 Haziran 2014'ten bu yana Filistin'de işlenen ve UCM'nin yetki alanına giren suçlar inceleniyor. Soruşturma 16 Ocak 2015’te başlamıştır. Savcı tarafından yürütülen soruşturma 2019 yılı itibariyle savcı somut deliller kapsamında ya


Bangladeş/Myanmar: Myanmar'da, özellikle Rakhine Eyaleti'nde 2016 ve 2017'de yaşanan şiddet dalgalarını içeren, Rohingya nüfusuna karşı işlenen suçlar, sınırdaş Bangladeş'te işlenmiş kısmıyla da olsa araştırılıyor.


Afganistan: 1 Mayıs 2003'ten bu yana Afganistan'da işlenen insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları inceleniyor.


Filipinler: 1 Kasım 2011 ile 16 Mart 2019 arasında Filipinler'de, özellikle 'uyuşturucuyla savaş' kampanyası bağlamında işlenen suçlar, bunlar arasında insanlığa karşı işlenen cinayet suçları da dahil, inceleniyor.


Venezuela I: 27 Eylül 2018'de bir grup Devlet Tarafından UCM'ye başvurulan bu durumda, 3 Kasım 2021'de soruşturmaların başlatılacağı duyuruldu.


Ukrayna: Mart-Nisan 2022 arasında 43 Devlet Tarafı tarafından UCM'ye başvurulan bu durumda, 21 Kasım 2013'ten bu yana Ukrayna'da işlenen suçlar inceleniyor. Odak noktası Ukrayna'nın tamamıdır.


Kolombiya: UCM, 28 Ekim 2021'de Kolombiya'daki durumu inceledi. Ulusal makamların Roma Statüsü suçlarını etkin bir şekilde araştırdığı ve kovuşturduğu tespit edildi. Bu nedenle, UCM, Kolombiya'da devam etmekte olan soruşturmaların yanında ek bir soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verdi. Ancak, önemli yeni gelişmeler olması durumunda durumun yeniden değerlendirilebileceği belirtildi.


Gine: UCM, 29 Eylül 2022'de Gine'deki durumu değerlendirdi. Gine'nin ulusal makamlarının suçları etkin bir şekilde araştırıp kovuşturduğu bulgusuna varıldı. Bu durum, ulusal çabaların UCM'nin müdahalesini gerektirmediği anlamına geliyor. UCM, durumu kapatma kararı aldı, ancak durumda önemli değişiklikler olması durumunda bu kararı gözden geçirebileceğini belirtti.


Nijerya: UCM'nin Nijerya'daki durumu hala devam ediyor. 11 Aralık 2020'de Savcı, Nijerya'da işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar konusunda makul bir temel olduğuna karar verdi. Bu aşamada, UCM, soruşturma açma izni için Ön Deneme Mahkemesi'ne başvurmayı planlıyor ve Nijerya'daki durumla ilgili gelecekteki herhangi bir soruşturmanın bütünlüğünü korumak için önlemler alıyor.


Honduras: UCM, 28 Ekim 2015'te Honduras'taki durumu değerlendirdi. Mevcut bilgiler ışığında, soruşturma açılması için yeterli bir temel bulunmadığına karar verildi. Bu, Honduras'taki durumun UCM'nin müdahalesini gerektirecek bir durum oluşturmadığı anlamına geliyor.


Kore: UCM, 23 Haziran 2014'te Kore Cumhuriyeti'ndeki durumu inceledi. Elde edilen bilgilere dayanarak, soruşturma açılması için gerekli yasal şartların karşılanmadığı sonucuna varıldı. Ancak, UCM, Kore Yarımadası'nda UCM'nin yargı yetkisi altında olabilecek yeni eylemler gerçekleşmesi durumunda, bu eylemlerle ilgili ön inceleme başlatmaya ve gerektiğinde soruşturma yapmaya hazır olduğunu belirtti.


Comoros, Yunanistan ve Kamboçya Kayıtlı Gemiler: UCM, 29 Kasım 2017'de bu durumu değerlendirdi. 2015-2017 arasında yeni elde edilen bilgileri de göz önünde bulundurarak, mevcut bilgilerin soruşturma açılması için yeterli bir temel oluşturmadığı sonucuna varıldı.


Irak/Birleşik Krallık: 9 Aralık 2020'de UCM, Irak/Birleşik Krallık'taki durumu inceledi ve potansiyel vakaların şu anda UCM'de kabul edilebilir olmadığına karar verdi. Bu karar, yeni bilgi veya kanıtlara dayanarak yeniden değerlendirilebilir.


Gabon: UCM, 21 Eylül 2018'de Gabon'daki 2016 seçim sonrası şiddeti değerlendirdi. Elde edilen bilgilere göre, olayların UCM'nin tanımına uygun bir insanlığa karşı suç oluşturmadığı ve soykırıma teşvik suçu işlendiğine dair makul bir temel olmadığı sonucuna varıldı.


Venezuela II: Venezuela II durumu hala devam ediyor. 13 Şubat 2020'de Venezuela hükümeti, kendi topraklarındaki durumu UCM'ye bildirdi. Bu, UCM'nin durumu değerlendirmeye devam ettiği anlamına geliyor.


Bolivya: UCM, 14 Şubat 2022'de Bolivya'daki durumu değerlendirdi. Elde edilen bilgilere göre, Bolivya'da UCM'nin yargı yetkisi altında suçlar işlendiğine dair makul bir temel bulunmadığı sonucuna varıldı.


Demokratik Kongo Cumhuriyeti II: DRC'nin ikinci durumu, 23 Mayıs 2023'te UCM'ye bildirildi. Bu, DRC hükümetinin 2004'teki ilk bildiriminin ardından durumu yeniden UCM'ye bildirmesi anlamına geliyor. UCM, bu yeni durumu değerlendirmeye devam ediyor.


İsrail yetkilileri UCM’de yargılanır mı, yargılanırsa ne olur?

İsrail yetkililerinin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde (UCM) yargılanma ihtimali, uluslararası hukuk ve siyasi ilişkiler açısından karmaşık bir meseledir. 2015 yılında Filistin Devleti'nin UCM'ye resmi olarak üye olmasıyla, mahkemenin yargı yetkisi Filistin topraklarındaki durumlar için geçerli olmaya başlamıştır. Bu gelişme, İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarında işlediği iddia edilen suçların mahkeme tarafından incelenebilir hale gelmesini sağlamıştır. Uluslararası hukuk normlarına göre, devletlerin veya bireylerin UCM'de yargılanabilmesi için mahkemenin yetki alanına giren suçların işlenmiş olması ve bu suçların UCM Statüsü'nde tanımlanmış olması gerekmektedir. İsrail yetkililerinin yargılanması söz konusu olduğunda, mahkeme işlenen suçların niteliğini, suçun işlendiği yerin coğrafi konumunu ve olayın mahkeme tarafından incelenip incelenemeyeceğini değerlendirir.


Eğer İsrail yetkilileri hakkında soruşturma açılırsa, mahkeme bu suçların uluslararası hukuk çerçevesinde savaş suçu, insanlığa karşı suç veya soykırım olarak sınıflandırılıp sınıflandırılamayacağını inceleyecektir. UCM'nin Filistin topraklarındaki durumları incelenme yetkisi, İsrail'in UCM'ye üye olmamasına rağmen, Filistin Devleti'nin mahkemenin yargı alanını kabul etmesi ve üye olması temelinde meşruiyet kazanmıştır. İsrail hükümeti ise UCM'nin yetki alanını tanımadığını ve mahkemenin kararlarını uygulamayacağını belirtmektedir. İsrail yetkilileri mahkemede yargılanır, bu yargılama neticesinde ceza alırsa, Uluslararası hukukta bir dönüm noktası oluşturacaktır. Ancak, mahkemenin kararlarının uygulanabilirliği ve etkinliği, üye olmayan devletlerin işbirliği yapma istekliliğine bağlıdır. Bu nedenle, eğer İsrail yetkilileri mahkemede suçlu bulunursa, bu kararın pratikte uygulanabilmesi için uluslararası toplumun desteği ve işbirliği gerekecektir.


Türk Vatandaşı olarak ne yapabilirim?

Filistin adına yapılabilecek elbette ki çok farklı eylem söz konusu olabilecektir. Ancak bu yazının mahiyeti gereği yapılabilecekler arasından öncelikle hukuki veya hukukla ilişkili olanı ifade edilecektir.


1) Suç Duyurusu:

İsrail yetkililerinin, özellikle 7 Ekim'den itibaren başlayan dönem için olmakla birlikte bu tarihten önceki dönemde de, Türk Ceza Kanunu kapsamında sayılan Soykırım, İnsanlığa Karşı Suçlar, Kasten Öldürme ve İşkence gibi ciddi suçları işlediğine ilişkin somut deliller mevcuttur. Bu tür suç duyuruları, uluslararası hukuk ve insan hakları ihlalleri bağlamında da önem taşımaktadır. Türk vatandaşları, bu iddiaların araştırılması ve gerekli yasal süreçlerin başlatılması için bulundukları yerin savcılıklarına suç duyurusunda bulunabilirler. Her ne kadar bazı dosyalarda kovuşturmaya yer olmadığı kararları verilse de bu artan soruşturma sayılarının baskısı soruşturmanın önündeki engel olan Adalet Bakanlığı nezdinde Türkiye’de yargılama yapılması isteminde bulunulmaması durumunu değiştirebilecektir. BU değişiklik neticesinde yargılama faaliyetine başlanırsa ceza almaları pek tabi mümkün olacaktır.


2) Resmi Kurumlara Başvuru:

İsrail'in küresel ticari ilişkilere dayalı varlığı göz önünde bulundurularak, Türk vatandaşları, İsrail ile ticari ilişkileri olan yerli ve uluslararası firmaları ve kurumları hedef alabilir. Bu kapsamda ilgili kurum veya firmaların İsrail ile olan doğrudan ya da dolaylı olan işbirliklerini gözden geçirmeleri için kamuoyu baskısı oluşturmak için resmi başvurularda bulunmak önemlidir. Bu başvuruları gerek CİMER aracılığıyla gerekse kurumlar özelinde dilekçe hakkı kapsamında yapılabilecektir.


3) Boykot:

Türk vatandaşları, İsrail'e ekonomik baskı uygulamak için İsrail menşeli ürünlerin ve hizmetlerin boykotuna katılabilir. Bu, İsrail'in ekonomisine doğrudan etki edebilecek ve politik kararlar üzerinde dolaylı bir baskı unsuru oluşturabilecek bir eylemdir. Ayrıca boykot her ne kadar yasalarla hak olarak tanımlanmamış ise de AİHM kararlarına göre hak olarak değerlendirilmiştir. Bu sebeple doğrudan bir yasalara aykırılık durumu da söz konusu değildir.


4) Karar alıcılara baskı:

Türk vatandaşları, Türkiye'deki siyasi liderler, milletvekilleri, kurum müdürleri ve karar alıcılar üzerinde lobi yaparak Filistin konusundaki duruşlarını etkilemeye çalışabilir. Bu, meclis üyelerine, siyasi partilere ve hükümet yetkililerine mektup yazmak, CİMER üzerinden taleplerde bulunmak, kampanyalar düzenlemek ve sosyal medyada kamuoyu oluşturmak gibi çeşitli yollarla gerçekleştirilebilir. Bu tür eylemler, Türkiye'nin İsrail ve Filistin meselesindeki politikasını etkileyebilir ve uluslararası platformlarda da Filistin'e yönelik desteği artırabilir.


İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Comentários


bottom of page