Malpraktis (Doktor Hatası) Davası
- Av. Mücahit Enes KARADAĞ
- 7 Kas 2023
- 8 dakikada okunur
Malpraktis Nedir?
Malpraktis kelime anlamı olarak doktor hatası anlamına gelmektedir. Hekim veya sağlık kuruluşu tarafından yapılan müdahalenin hekimin veya sağlık çalışanının bilgisizliğinden, deneyimsizliğinden veya ihmalkarlığından ötürü olumsuz sonuçlara yol açması halinde malpraktis davası açılabilir. Malpraktis davası türü itibariyle bir tazminat davasıdır.
Malpraktis sonucunda ceza davası da açılır mı?
Hekimin veya sağlık çalışanının yanlış uygulaması sonucunda oluşan tablo bir suç unsuru içeriyorsa bu durum ceza soruşturmasına da konu edilebilir. Uygulamada bu durum genel olarak taksirli yaralama veya öldürme olarak ortaya çıkar. Taksir, Türk Ceza Kanunun 22. maddesinde geçtiği üzere kişinin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışı suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeden gerçekleştirilmesidir. Ancak uygulamada ceza soruşturması yönünden bir şikayet yapıldıktan sonra tazminat davası açılırsa, tazminat davasına bakan bazı mahkemeler savcılığın soruşturmasının sonucunu beklemektedir. Bu durum ise tazminat davasının çok uzun sürmesine sebep olmakta ve adalete ulaşımı güçleştirmektedir. Malpraktis davası çok kapsamlı ve teknik unsurlara sahip bir dava olduğundan ötürü malpraktis alanına hakim bir avukatın dosyayı takip etmesi hak kaybına uğramamanız açısından çok faydalı olacaktır.
Malpraktis Davası
Malpraktis genel itibariyle üç aşamada ortaya çıkabilmektedir. Hastalığın teşhisi aşamasında, uygulanan tedavi ve tıbbi müdahale aşamasında ve sonrasındaki bakım ve gözetim evresinde hata olarak ortaya çıkabilmektedir. Yanlış tıbbi müdahale sonucunda ödenecek tazminat hastanın kendisine ödenmektedir. Ancak hastanın müdahale sonucunda vefat etmesi durumunda tazminat hastanın yakınlarına ödenmektedir.
Malpraktis Davasında Maddi-Manevi Tazminat
Hasta maruz kaldığı eylem sonucunda maddi ve manevi tazminat talep edebilir. Maddi olarak hastane masrafları, operasyon masrafları, tedavisinin sürdüğü süre zarfındaki masrafları, bu süreçte mahrum kaldığı kazançlar, işgücünün kaybı sebebiyle doğan maluliyet kaybı gibi tüm kayıplar maddi tazminata konu edilebilir. Manevi tazminat olarak bu talep somut olaya göre değişebilecektir. Kişinin bu süreçte duyduğu acı, yapılan hatanın ne kadar uzun sürdüğü, yaşadığı psikolojik sıkıntılar, yapılan müdahalenin ve hatanın bundan sonraki hayatına etkisi gibi konuların önemi vardır.
Malpraktis davasında kusur yönünden ispat yükü hastadadır. Yani hekimin veya sağlık kuruluşunun hatasını hasta ispat etmek zorundadır. Türk Borçlar Kanunu 50. maddesinde geçtiği üzere zarar gören zararı ve zarar verenin kusurunu ispatlamak zorundadır. Bu sebepten hasta açısından teknik usullerle dolu zor bir davadır.
Hekimin Tazminat Sorumluluğuna Hukuki Bakış
Malpraktis davaları hukuki dayanağını haksız fiil, sözleşmeye aykırılık, vekaletsiz iş görme veya hizmet kusuru yapılmasından almaktadır. Hasta, idareye(devlet hastaneleri ve resmi sağlık kuruluşları) karşı tıbbi malpraktis davası açarken hizmet kusuruna; özel hastane ve hekimlerine ve özel polikliniklere dava açarken haksız fiil, sözleşmeye aykırılık veya vekaletsiz iş görme gerekçelerinden birine dayanması gerekmektedir. Bu tazminat davaları, yapılan tıbbi uygulamanın niteliğine göre farklı hukuki gerekçe alır. Bu gerekçeye göre de dava açılır:
1. Haksız Fiil Sebebiyle Malpraktis Davası:
Haksız fiil, bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir eylemle sözleşme dışında başka bir kimseye vermiş olduğu zarardır. Doktorun insan bedenine tıbbi standartlara aykırı şekilde yaptığı tüm müdahaleler haksız fiil olarak kabul edilebilir. Haksız fiil sorumluluğu, kusuruyla zarar verenin zararı tazmin sorumluluğunu doğurur. Hekimle hasta arasında sözleşmenin olmadığı istisnai hallerde hekim sadece haksız fiillerinden ötürü sorumlu tutulabilir. Örnek olarak acil servise gelen hastaya bakmayan doktor gibi.
2. Sözleşmeye Aykırılık Nedeniyle Malpraktis Davası:
Tıbbi müdahale, acil durumlar ve istisnai haller hariç ak üzere yapılacak müdahalenin çerçevesini belirleyen bir sözleşme ilişkisi kurulmak zorundadır. Sözleşme kurulmuş olsa bile, hasta, haksız fiil veya sözleşmeye aykırılık hallerinden herhangi birine dayanarak tazminat davası açma konusunda seçme hakkına sahiptir. Hasta ile hekim arasında iki çeşit sözleşme kurulabilir.
a) Vekalet Sözleşmesi:
Vekalet sözleşmesi, bir kişinin bir başka kişiyi kendi adına ve hesabına belirli işleri yapmak üzere yetkilendirdiği bir sözleşmedir. Bu sözleşme, vekil olarak bilinen kişinin belirli işlemleri yapmak için vekalet veren kişinin adına hareket etmesine izin verir. Doktor/hasta ilişkisi de vekalet sözleşmesi hükümleri içerisinde değerlendirilmektedir. Vekalet sözleşmesi hükümlerine göre hasta, vekil eden; hekim ise tıbbi müdahaleyi yapacak vekildir. Vekalet sözleşmesi hükümlerine göre vekil olan hekim sonucu taahhüt altına girmemiş olsa da teşhis, uygulama ve tedavi süreçlerinde kendinden beklenen özenli ve dikkatli davranışı gerektirecek çabayı göstermek zorundadır. Olumlu sonucun doğmamasından sorumlu değilse de süreçte gösterdiği eksiklik veya hatasından doğan zararlardan sorumludur.
b) Eser Sözleşmesi:
Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. Doktorun insan vücudunda bir eser meydana getirmesini amaçlayan tıbbi uygulamaları ise, hukuki açıdan eser sözleşmesi olarak nitelendirilmektedir. Özellikle belirtelim ki sonucu taahhüt edilen müdahalelerin hepsi bir eser sözleşmesidir. Örneğin, vücuda takılan her türlü protez, lazer epilasyon, güzellik uygulamaları, estetik ameliyatlar vb. edimler eser sözleşmesinde değerlendirilir. Hekimin vaat ettiği sonucu oluşturamadığı her sonuçta hekime karşı eser sözleşmesi hükümlerine dayanılarak malpraktis davası açılabilir. Yargıtay estetik amaçlı müdahaleleri çoğunlukla eser sözleşmesi olarak nitelendirmiştir. Estetik müdahalelerde eserin fen ve sanat kurallarına uygun olmanın yanı sıra iş sahibi hastanın beklentilerini karşılar özelliği karşılaması gerektiğini açıkça vurgulamıştır. Hasta ortaya çıkacak eserde belli bazı niteliklerin bulunmasını talep edebilir. Meydana getirilen eserin hastanın beklentisini karşılamaması halinde sözleşmedeki yarar dengesi hasta aleyhine bozulur.. Hasta bu durumda ayıp oranında bedelden indirim isteme, aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde bütün masrafları yükleniciye ait olmak üzere eserin ücretsiz onarılmasını isteme hakkına sahiptir.
3. Vekaletsiz İş Görme Hükümleri:
Vekaletsiz İş Görme ise vekalet ilişkisi kurulmadan yapılan müdahaleye denir. Hekimin, hastasının bilgisi ve rızası olmadan tıbbi uygulamada bulunması halinde vekaletsiz iş görme sözkonusu olacaktır. Genel olarak hastanın bayıldığı ya da bilincinin yerinde olmadığı durumlarda rızası alınmadan yapılan acil müdahaleler bu sözleşme hükümlerine göre değerlendirilir. Farklı olarak hekimin ameliyat anında ameliyatın genişletilmesi gerektiği durumlarında da vekaletsiz iş görme hükümleri uygulanır. Vekâletsiz işgören hekimin, hastaya karşı her türlü ihmalinden ötürü tazminat sorumluluğu vardır.
4. Kamu Hastanelerinin Hizmet Kusuru:
Resmi sağlık kuruluşlarının tümü bu kapsama girmektedir. Devlet hastaneleri, aile sağlık merkezleri, toplum sağlığı merkezleri, devlet üniversitesi hastanesi, araştırma hastanesi, ruh ve sinir hastalıkları hastanesi vb. Kurumlar bu kapsama girmektedir. Malpraktis, özel veya kamu kuruluşlarında aynı hukuki sorumluluğu doğursa da görevli mahkeme yönünden birbirinden ayrılmaktadır. Aynı zamanda resmi sağlık kuruluşlarının sorumluluğu idare hukukundaki hizmet kusuruna dayanmaktadır. İdare kamu hizmetlerinin gereği gibi yapılmasını sağlayacak her türlü araç ve gereçle donatılmış bina ve tesislerde hizmetin mahiyetine uygun olan personelle hizmeti yürütmekle sorumludur.
Hasta, malpraktis nedeniyle tazminat davasını şartları varsa sözleşme veya haksız fiil hukuki sebeplerinden herhangi birine dayanarak açabilir. Doktorun eser sözleşmesi dışındaki sözleşmeler için sorumlu olması için mutlaka kusurunun olması ve ispatlanması gerekmektedir. Eser sözleşmelerinde ise kusur vaat edilen sonucun elde edilememesinden ötürü oluşur.
Hekimin Kusurunun Belirlendiği Aşamalar
Malpraktis davasında mahkeme bilirkişi olarak ilk olarak Adli Tıp Kurumunu görevlendirir. İkinci bir bilirkişi raporuna ihtiyaç duyması halinde üniversite araştırma hastanelerinde görevli alanında uzman 3 kişilik bir bilirkişi heyeti görevlendirebilir. Mahkeme bilirkişi heyetinden hastanın hekim ve sağlık kuruluşunun yeterli bilgilendirme ve aydınlatma, usulen onam alma koşulunu sağlayıp sağlamadığı hastaya yapılan her bir işlem itibariyle amaçlanan sonuç taahhüdünün gerçekleşip gerçekleşmediği, hekim ve sağlık kuruluşu tarafından yapılan işlemlerin tıp biliminin ilkeleri ve meslek etiğine göre kabul edilir olup olmadığı hakkında rapor düzenlemesini ister. Hekimin kusurunu ortaya çıkaracak üç aşama burada sayılmıştır.
Hekimin Yeterli ve Aydınlatılmış Onam Yükümlülüğü
Anayasanın 17. maddesinin ikinci fıkrasına göre tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz, rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz. 1219 sayılı Tatabet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 70. maddesine göre tabipler, diş tabipleri ve dişçiler yapacakları her nevi ameliye için hastanın hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar. Büyük ameliyei cerrahiyeler için bu muvafakatin tahriri yani yazılı olması gerekmektedir.
Bunlara ek olarak Avrupa Biyotıp Sözleşmesinin 5. maddesinde aydınlatılmış onam alma yükümlülüğüne yer verilmiş olup, sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye önceden müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler veriler ilgili kişi de muvafakatini her zaman serbestçe geri alabilir şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
AYM'nin "Fındık Kılıçaslan" başvurusunda yapılan bilgilendirme ile tıbbi müdahale arasında hastanın sağlıklı bir kanaate varmasını sağlayacak kadar uygun bir zaman aralığı bırakılmış olması gerektiğine dair karar vermiştir. Bu karara göre de hastalar onam formlarını imzalarken saat ve dakikayı da yazmış olmaları çok önemlidir. Genel olarak yapılan bilgilendirmeler eksik olmakla birlikte atılan imzalar da eksik bilgilendirmeyle atılmaktadır. Nitekim Yargıtay içtihatlarında da hastanın aydınlatılmış onamının alınmasının ispat yükünü hekime ve sağlık kuruluşuna bırakmıştır.
Malpraktis Davasında Komplikasyon
Türkiyede Yargıtay ve Danıştay kararları ışığında komplikasyon, tıbbi girişim sırasında öngörülmeyen, öngörülse bile önlenemeyen durum, istenmeyen sonuçtur; ancak bunun bilgi ve beceri eksikliği sonucu olmaması gerekir. Bu tanıma göre, hekimin tıbben kabul ettiği normal risk ve sapmalar çerçevesinde davranarak gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen ortaya çıkan istenmeyen sonuçlardan yasal olarak sorumlu olmayacağı belirtilmektedir. Hasta tıbbi uygulama sırasında ve sonrasında kusur olmadan da oluşabilecek istenmeyen sonuçları, komplikasyonları bilirse ve uygulamaya onay verirse tıbbi müdahale hukuka uygun olur. Hastada oluşan zararlı sonuç öngörülemiyor ve önlenemiyorsa veya öngörülebilse bile (hastanın yeterince aydınlatılmış, onayı alınmış olması ve uygulamada kusur olmaması şartı ile) önlenemiyorsa bu durumun komplikasyon olarak kabulü gerekmektedir. Yine bu noktada, tıbbi standartlardan sapılmaması, mesleki tecrübe kurallarına riayet edilmiş olması gereklidir. Yine meydana gelen komplikasyon sonrası süreçte de uygulanan teşhis ve tedavinin de tıp kurallarına uygun olması gerekmektedir. Bu noktada komplikasyon sonrası yönetim süreci de hizmet kusurunun varlığını tespit etme adına önem arzetmektedir.
Malpraktis Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme
Bağımsız çalışan hekim ve özel hastaneye ve çalışan hekimlerine karşı açılacak malpraktis davasında görevli mahkeme tüketici mahkemesidir.
Kamu hastaneleri ve resmi sağlık kuruluşlarına karşı açılacak malpraktis davasında ise görevli mahkeme idare mahkemesidir.
Türkiyede hekimlerin zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırmaları gerekmektedir. Hekimin sigorta şirketine karşı açılacak malpraktis davasında ise sigorta şirketinin tacir sıfatı bulunduğundan Türk Ticaret Kanununa göre asliye ticaret mahkemesi sorumludur.
Yetki kuralları malpraktis davasına hangi yerdeki mahkemenin bakacağını düzenleyen kurallardır. Genel yetki kurallarına göre yetkili mahkeme davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Davalı birden fazla ise dava bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir.
Genel yetki kurallarına göre dava açılabileceği gibi Türkiyede özel yetki kuralları da düzenlenmiş olup tüketici mahkemesinde dava açılacaksa ve arada bir sözleşme kurulmuşsa sözleşmenin ifa yerindeki mahkemede de bu dava açılabilir. Yani ameliyatın yapıldığı, ilacın verildiği ya da tedavinin yapılacağı yer sözleşmenin ifa edildiği yerdir.
Tüketici davalarına özel olarak Tüketiciyi Koruma Kanununda getirilmiş özel yetki kuralı gereği tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerde de malpraktis davası açılabilir.
Eğer dava haksız fiil hükümlerine dayanılarak açılacaksa HMK yetki kuralı gereği haksız fiilin işlendiği yer mahkemesinde tazminat davaları açılabilir. Zarar haksız filin işlendiği yerden başka bir yerde meydana gelmişse, zararın meydana geldiği yerde de tazminat davası açılabilir. Haksız fiillerde zarar görenin ikametgahında da tazminat davası açılabilir.
Malpraktis Davası Kimlere Karşı Açılır?
Resmi sağlık kuruluşlarında meydana gelen hekim hataları için tazminat davaları doğrudan ilgili kamu kurumuna karşı açılabilir. Anayasa hükmü gereği devlet memuru statüsündeki doktor aleyhine doğrudan tazminat davası açılamaz. Kamu kurumunun doktora rücu hakkı saklıdır.
Özel hastanelerde meydana gelen hekim hataları için tazminat davası hem yanlış teşhis veya tedaviyi yapan doktor hem hastane işleticisi hem de doktorun hatasını sigortalayan sigorta şirketi aleyhine birlikte açılabilir.
Malpraktis Davasında Dava Açma Süresi
Hizmet kusuruna dayalı olarak kamu hastaneleri ve resmi sağlık kuruluşlarına karşı dava açılacaksa, dava açılmadan önce sağlık kuruluşuna maddi ve manevi tazminat talebinizin olduğuna yönelik başvuruda bulunulması gerekmektedir. Bu şart İdari Yargılama Usulü Kanununda geçmekte olup zararın ve doktor hatasının öğrenilmesi tarihinden itibaren bir yıl ve her halukarda olay tarihinden itibaren 5 yıl içinde ilgili idareye yazılı bir şekilde başvurul yapmak gerekmektedir. Başvurunun reddedilmesinden sonra veya 30 gün içinde cevap verilmezse zımnen reddetmiş olmasından sonra 60 gün içinde idare mahkemesinde dava açılması gerekmektedir. Ceza hukukundan kaynaklanan uzayan zamanaşımı süreleri hizmet kusuru yönünden idare mahkemeleri için geçerli olmadığından sürenin uzamadığına dikkat edilmesi gerekmektedir.
Eser sözleşmesine dayalı olarak özel hastane veya hekime karşı tüketici mahkemesinde açılacak malpraktis davasının zamanaşımı süresi de 5 yıldır. Doktorun tıbbi müdahale noktasında ağır kusuru varsa zamanaşımı süresi 20 yıla çıkmaktadır.
Vekalet sözleşmesine dayalı olarak özel hastaneler veya hekimlere karşı tüketici mahkemelerinde açılacak tazminat davalarında zamanaşımı süresi 5 yıldır. Eser ve vekalet sözleşmeleri için geçerli olmak üzere sözleşmeye aykırılık gerekçesiyle doktor hatası nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında ceza davası zamanaşımı süreleri uygulanamaz.
Haksız fiile dayalı olarak özel hastane veya hekimlere karşı açılacak malpraktis davalarında zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa ceza davası zamanaşımı hükümleri uygulanır.
Tıbbi uygulamadan önce hastadan gerekli izin veya onay alınmadan vekaletsiz iş görme gerekçesiyle açılan malpraktis davalarında zamanaşımı süresi 10 yıldır.
Malpraktis Davasında Arabuluculuk Kurumu
Meclis'te kabul edilen ve 28.07.2020 tarihli Resmi Gazete ile yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümlerinde yapılan değişiklik ile tüketici davalarına arabuluculuk şartı getirildi. Somut olayınıza göre açılacak davanın tüketici mahkemesinde açılması gerekiyorsa dava açmadan önce arabuluculuğa başvurulması gerekmektedir. Aksi halde dava şartı yokluğundan ötürü davanız reddolunur.
Comments