Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin Tasfiyesinde Edinilmiş Mallara Eklenecek Değerler
- Av. Ahmet KEREMOĞLU
- 16 Ara 2023
- 11 dakikada okunur
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 228 inci maddesine göre;
Eşlerin kişisel malları ile edinilmiş malları, mal rejiminin sona ermesi anındaki durumlarına göre ayrılır.
Hükümden de anlaşılacağı üzere mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin kişisel malları ile edinilmiş mallarını ayırma işleminde mal rejiminin sona erme anındaki durum esas alınır. Bu kuralın istisnası ise eklenecek değerlerdir. Eklenecek değerler, edinilmiş mallara katılma rejimi son bulduğunda eşlerin mal varlığında bulunmayan ve fakat Kanun koyucunun öngördüğü bazı koşulları taşıması durumunda, malvarlığında bulunuyormuş gibi tasfiyeye katılması gereken değerlerdir. Kanun koyucu burada eşlerin birbirlerinin menfaatleri hilafına yapacağı işlemlerden dolayı menfaati zarar görecek eşin mal rejimi tasfiyesi sonunda hak kazanacağı katılma alacağını korumayı amaçlamıştır. Eklenecek değerler ile ilgili yasal düzenleme Türk Medeni Kanunu 229 uncu maddesinde düzenlenmiştir. TMK 229 hükmü, aleyhine işlem yapılan eşi korumaya yönelik olup emredici niteliktedir.
I.Eklenecek Değerler ve Koşulları
Türk Medeni Kanunu’nun, “Eklenecek değerler” başlıklı 229 uncu maddesi aşağıdaki şekildedir:
Aşağıda sayılanlar, edinilmiş mallara değer olarak eklenir: 1. Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar, 2. Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler. Bu tür kazandırma veya devirlere ilişkin uyuşmazlıklarda mahkeme kararı, davanın kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir.
Maddede de görüleceği üzere eklenecek değerler iki farklı fıkrada düzenlenmiştir. Aşağıda her bir bent ayrı ayrı ve koşullarıyla incelenecektir.
A) TMK 229/1-b.1 Hükmü Uyarınca Eklenecek Değer ve Koşulları

1) Eşlerden Biri Olağan Hediyeler Dışında Bir Karşılıksız Kazandırma Yapmalıdır.
TMK 229/1-b.1 gereğince, bütün karşılıksız kazandırmalar değil, sadece belirli özellikleri taşıyanlar değer olarak edinilmiş mallara eklenecektir.
Karşılıksız kazandırma, eşlerden birinin, hiçbir karşı edim almaksızın, edinilmiş malvarlığı aleyhine olacak şekilde, üçüncü bir kişinin mal varlığı lehine maddi anlamda bir menfaat sağlaması ya da kendi edinilmiş malvarlığı lehine bir menfaate mani olmasıdır. Karşılıksız kazandırmanın tipik örneği ise bağışlamadır. Bunun dışında karşılıksız kazandırmaya vakıf kurma, üçüncü bir kişiye çeyiz vermesi, kuruluş sermayesi vermesi ya da üçüncü kişiyi borçtan kurtarma örnek olarak verilebilir.
Ölüme bağlı tasarruflar ise eklenecek değer olarak kabul edilemez. Bunun sebebi, karşılıksız kazandırmalar ancak sağlar arası bir işlem olabilir. Ölüme bağlı tasarruflar ise sağlar arası bir işlem olamaz. Dolayısıyla ölüme bağlı tasarruflar eklenecek değer olarak değerlendirilemez.
Karşılıksız kazandırma kavramı dışında olağan hediye kavramından da bahsetmek gerekir. Nitekim Kanun olağan dışı bir hediyenin karşılıksız kazandırılması durumunda eklenecek değeri gündeme getirmektedir. O halde olağan hediye ile kastedilen nedir? “Olağan hediye”nin nasıl anlaşılması gerektiğini Kanun ifade etmemiştir. Karşılıksız kazandırmanın olağan hediye olup olmadığı hem yapılmasındaki saik, hem de kazandırmanın mali değeri açısından dikkate alınacaktır. Kazandırmayı yapan kişinin mali durumu da burada belirleyici olacaktır. Örneğin, çok zengin bir kimsenin evlenen kardeşine düğün hediyesi olarak bir otomobil hediye etmesi olağan bir hediye olarak kabul edilebilecektir.
Kazandırmayı yapan kişi bu kazandırmayı bir ahlaki görevin ya da içinde bulunduğu toplumun örf ve adeti gereği bir yardım olarak yapıyorsa artık bu kazandırma olağan bir hediye olarak kabul edilebilecektir. Yargıtay 8. HD. 2018/14261 E., 2018/18229 K. ve 06.11.2018 T. kararında,
“Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde, mahkemece davalının oğlu İsmail'in borçlarının evlilik birliği içinde yapıldığı, davacının davalının oğluna bağış verdiği ispatlanamadığı gibi ortak gelirden davacının payı olacağı gerekçesi ile alacağın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırma veya bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devir (TMK madde 229) olduğu iddia ve ispat edilemediğine göre, davacının tek başına davalının oğlunun borçları için yapıldığı iddia edilen ödemelerde alacak hakkı olduğunu göstermez. Yapılan ödemelerin eşlerin beraberliğinden doğan dayanışmayla yapıldığının kabulü gerekir. O halde, mahkemece bu yönden de davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.”
diyerek verilen parayı eşlerin evlilik birliğinden doğan bir dayanışmayla yapıldığını kabul etmiştir. Karardan da anlaşılacağı üzere Yargıtay, eşin oğluna verdiği parayı nitelerken eşin niyetinin yardım olduğu kanaatine varmış, paranın eklenecek değer olarak kabul edilemeyeceğini ifade etmiştir.

2) Eşlerden Biri, Diğer Eşin Rızası Olmadan Karşılıksız Kazandırmayı Yapmalıdır.
TMK 229/1-b.1 hükmü açık bir şekilde karşılıksız kazandırmaya eşin rıza göstermemesi durumunda bu kazandırmanın eklenecek değer olarak tasfiyede göz önünde bulundurulabileceğini ifade etmiştir. Gerçekten de bir eşin, diğer eşin yaptığı karşılıksız kazandırmaya rıza göstermesinden sonra bu işleme dayanarak eklenecek değer iddiasında bulunması mantıklı olmadığından çelişkili davranış yasağı kapsamında değerlendirilebilir.
Eşin vereceği rızanın şekli bakımından Kanun’da açık bir hüküm olmadığından rızanın herhangi bir şekle tabi olmadığını söylemek mümkündür. Rıza açık veya örtülü olabilir. Rızanın izin veya icazet şeklinde ortaya konulması da mümkündür.
Örneğin, eşin önceki evliliğinden olan çocuğuna verdiği kuruluş sermayesine diğer eş açık olarak rıza göstermişse ya da açık olarak rıza göstermemiş ancak hal ve hareketleriyle bu kazandırmayı desteklemiş veya kendi kişisel malından katkı sağlamışsa artık rızanın örtülü olarak verildiği kabul edilecek ve diğer eş bu sermaye bakımından eklenecek diğer iddiasında bulunamayacaktır.
3) Eşlerden Biri Karşılıksız Kazandırmayı Mal Rejiminin Sona Ermesinden Önceki Bir Yıl İçinde Yapmalıdır.
TMK 229/1-b.1 hükmünde süre açıkça belirtilmiş olup süre ile ilgili bir tereddüt bulunmamaktadır. Burada sürenin başlangıcı olarak mal rejiminin sona erdiği tarih esas alınmıştır.
Mal rejimini sona erdiren halleri “Sona erme anı” başlıklı TMK 225 inci maddesi düzenlemiştir. Maddeye göre,
Mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona erer. Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer.
Örneğin, eşlerden birinin 01.05.2021 tarihinde ölmesi üzerine ölüm tarihinde mal rejimi sona ereceğinden geriye doğru 1 yıl içerisinde yapılan karşılıksız kazandırmanın diğer koşulların da varlığı durumunda eklenecek değer olarak kabul edilmesi mümkün olacaktır.
Kanun bir yıllık süre öngördüğünden, mal rejiminin sona erme tarihinden 1 yıldan daha uzun sürede yapılan karşılıksız kazandırmalar TMK md. 229/1-b.1 kapsamında değerlendirilemez.
TMK 229/1-b.1 hükmünde borçlandırıcı işlem ya da tasarruf işlemi ayrımından bahsedilmemiştir. Bir yıllık sürede borçlandırıcı işlemin yapılmasının yeterli olup olmayacağı ayrıca tasarruf işleminin de yapılmasının gerekip gerekmeyeceği konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Hemen ifade etmek gerekir ki, borçlandırıcı işlem ile tasarruf işlemi aynı anda gerçekleşmesi durumunda herhangi bir problem olmayacaktır. Problem, bu iki işlemin farklı tarihlerde gerçekleşmeleri durumunda bir yıllık sürenin değerlendirilmesinde hangi işlemin yapıldığı tarihin esas alınacağıdır. Örneğin, karşılıksız kazandırmanın borçlandırıcı işlemi olan bağışlama taahhüdünün, hükümde bahsi geçen bir yıldan önce fakat tasarruf işlemi olan ifanın ise bu bir yıl içinde yapılmış olması mümkündür. Doktrindeki baskın görüşe göre, hükmün amacı dikkate alınarak tasarruf işleminin gerçekleştiği tarih esas alınmalıdır (Suat Sarı, Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi Olarak Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, 1.Baskı, İstanbul, Beşir Kitabevi, 2007, s.193).
B) TMK 229/1-b.2 Hükmü Uyarınca Eklenecek Değer ve Koşulları

1) Bir Eş, Diğer Eşin Katılma Alacağını Azaltmak Kastıyla Bir Devir Yapmalıdır.
TMK 229/1-b.2’de “Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler.” eklenecek değer olarak ifade edilmiştir. Madde lafzından da anlaşılacağı üzere bu bentte TMK 229/1-b.1’in aksine “karşılıksız kazandırma” yerine “devir” kelimesi kullanılmıştır. Bu bent kapsamında her türlü devir işlemi gündeme gelebilir.
Devir, bir hakkın tasarruf işlemi ile başka bir kimsenin mal varlığına geçmesini ifade eder. Örneğin, eşin edinilmiş bir malı üçüncü bir kişiye satmak hususunda bir satış sözleşmesi yapması ve bu sözleşmeye istinaden tasarruf işlemini gerçekleştirmesi durumunda devirden bahsedilecek ve bu değer mal rejiminin tasfiyesinde eklenecek değer olarak tasfiyeye girecektir.
Maddede anılan “devir” ifadesini geniş yorumlamak gerekir. Tasarruf işlemi yalnızca bir hakkın devrini değil hakkın örneğin intifa hakkıyla sınırlandırılmasını da ifade eder. Dolayısıyla eşin, diğer eşin alacağını azaltmak kastıyla, adına kayıtlı taşınmazda üçüncü bir kişiye intifa hakkı tanıması da durumunda da bu durum TMK 229/1-b.2 kapsamında değerlendirilmelidir.
Yargıtay 8. HD. 2015/117 E., 2015/1517 K. ve 26.01.2015 T. kararında,
“Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına, evlilik birliği içerisinde edinilen paralardan 10.000 TL'nin asıl davacı-davalı koca tarafından eniştesine 2005 yılında borç olarak verildiği, bu paranın geri ödemesinin yapılmadığının dinlenen tanık beyanlarından anlaşılmasına, kaldı ki tarafların boşanmasına sebep olan olayların başında bu hususun geldiğinin belirlenmesine, edinilmiş mal olan paranın yarı oranındaki bölümünün TMK.nun 229 ve 231 maddesi hükümleri gereğince karşı davacı eşe (kadın) ait olduğuna göre asıl davanın davacısı Hasan vekilinin mahkeme kararının bu bölümüne dair yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile hükmün katılma alacağına dair bölümü bakımından ONANMASINA,…”
diyerek eşin üçüncü kişiye verdiği borcu eklenecek değer olarak kabul etmiştir.
Yargıtay 8. HD. 2016/12636 E., 2018/2050 K. ve 13.02.2018 T. kararında,
“Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden, Merkez Bankası'ndaki bu hesaptan mal rejiminin sona erdiği boşanma dava tarihi 20.03.2012'den bir süre önce ayrılık davasına bakan mahkemenin verdiği yetkiye istinaden 01.02.2012 tarihinde davalı erkek tarafından 106.120,96 euro çekildiği anlaşılmaktadır. TMK'nun 229/2. maddesine göre bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirlerin edinilmiş mallara değer olarak ekleneceği hükme bağlanmıştır. Buna göre bankadan çekilen bu paranın aksi ispat edilemediği, hayatın olağan akışı nazara alındığında, mal rejimi sona erdiğinde davalının uhdesinde bulunduğunun kabulü gerekir. Bu açıklamalar karşısında davalının katılma alacağını azaltma amacı ile parayı çektiği gözetilerek davaya konu 106.120,96 Euronun tasfiye bakımından eklenecek değer olduğu kabul edilmesi ve 47676 numaralı hesap yönünden artık değerin belirlenerek davacının katılma alacağının (TMK. m.236/ı) hüküm altına alınması gerekirken yazılı şekilde bu para dahil edilmeden alacağa hükmedilmesi bozma nedeni yapılmıştır.”
diyerek eşin kendisinin çektiği ve başkasına da devir ettiğinin anlaşılamadığı parayı eklenecek değer olarak kabul etmiştir.
Kanun, devrin eklenecek değer olarak kabul edilebilmesi için devreden eşte “diğer eşin alacağını azaltma kastı” aramıştır. Eğer devir yapılırken bu kast bulunmuyorsa devredilen malın eklenecek değer olarak gündeme gelmesi mümkün değildir. Burada söz konusu kastın sadece devreden eşte bulunması gerekmekte olup söz konusu işlemin diğer tarafının diğer eşin alacağını azaltma kastına sahip olup olmaması önemli değildir. Kast ile ifade edilmek istenen, devreden eşin yaptığı devir ile eşinin katılma alacağının azalacağını bilmesi ve istemesidir.
Yargıtay, boşanma davası açılmadan kısa bir süre önce, eşin yaptığı devrin hayatın olağan akışına göre diğer eşin alacağını azaltma kastı ile yapıldığını kabul etmiştir. Yargıtay 8. HD. 2016/7259 E., 2017/8502 K. ve 07.06.2017 T. kararında;
“Mahkemece bu taşınmaz yönünden mal rejiminin sona ermesinden önce satılmış olması sebebiyle tasfiyeye dahil edilmesinin mümkün olmadığı ve kanuna belirtilen şartların oluşmadığı gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir. Davaya konu taşınmaz edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu tarihte satın alınmak suretiyle davalı eş adına tescil edilmiş, boşanma dava tarihinden yaklaşık 6 ay önce satılmak suretiyle elden çıkarılmıştır. Satış tarihinden mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar geçen 6 aylık kısa süre içinde taşınmazın satış bedelinin harcanmış olabileceği hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. Söz konusu paranın 6 aylık gibi kısa bir süre içinde harcanmasına dair maddi olgunun hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden davalı eş tarafından kanıtlanması gerekir. Davalı eş satış bedelinin makul seviyede harcandığını kanıtlayamamıştır. Davalı eşin, davacı eşin katılma alacağını azaltmak maksadıyla davaya konu taşınmazı elden çıkardığının kabulüyle mal rejiminin sona erdiği anda mevcut kabul edilerek tasfiyeye dahil edilmesi gerekir. Mahkemece davaya konu yapılan taşınmazdaki davacı eşin katılma alacağının belirlenip bu taşınmaz yönünden kabul kararı verilmesi gerekir.”
demiştir. Eşler evliliklerinin boşanmaya doğru gittiğini gördüklerinde kendi adlarına olan malvarlıklarını elden çıkarmayı düşünebilmektedir. Burada, eşlerin asıl niyeti boşanmayı düşündüğü eşine herhangi bir malvarlığı bırakmamak, en azından tasfiye sonrası alacağını minimize etmektir. Yargıtay burada bir çözüm yolu olarak, devir yapan eşin yaptığı devrin diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastı ile yapmadığını ispat etmesi gerektiğini düşünmüştür.
Yargıtay bir kararında;
“Dava, eşin katılma alacağı talebine ilişkindir. Davaya konu edilen meskenin eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu tarihinde satış yolu ile edinilip tapuda davalı adına tescil edilmiştir. Yine bu meskenin taraflar arasındaki 18.02.2005 tarihinde açılan ve ret kararı verilen boşanma davasından kısa süre davalı tarafından teyzesine satılarak elden çıkarılmıştır. Tarafların ilk boşanma davasından sonra bir daha bir araya gelmedikleri, sonradan 03.07.2009 tarihinde açılan ikinci boşanma davasının kabulüne dair hükmün kesinleşmesi ile boşanmış oldukları sabittir. Alacak talebine konu taşınmaz redle sonuçlanan ilk boşanma davasından çok kısa süre önce elden çıkarılmış olmasına ve tarafların bu davadan sonra bir daha bir araya gelmediklerinden, hayatın olağan akışına göre; bu devrin diğer eşin katılma alacağını azaltmak kasdıyla yapıldığının kabulü gerekir. Devir sonucu elde edilen karşılığın ( satış bedelinin ), mal rejiminin sona erdiği tarihte mevcut olmaması; artık değere katılma alacağının talep edilmesine engel değildir. O halde devredilen bu taşınmaz malın "eklenecek değer" olarak kabul edilip, gerektiğinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak, davacının hesaplanacak, artık değere katılma alacağının hükmedilmesi gerekir.”
diyerek eşin boşanma davasından kısa süre önce yaptığı devirle diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastının olduğunu kabul etmiştir.
Eşler boşanma öncesinde malvarlıklarını tedbiren anne, baba, kardeş gibi yakın akrabalarına devredebilmektedir. Yargıtay bu durumda yine devreden eşin diğer eşin katılma alacağının azaltmak kastı ile hareket ettiğini ifade etmiştir. Yargıtay 8. HD. 2013/23346 E., 2015/6789 K. ve 25.03.2015 T. kararında,
“Her ne kadar TMK'nun 235/1.maddesi uyarınca mal rejimi sona erdiğinde mevcut olan mallar tasfiyeye katılır ise de, davalı vekili boşanma dava dosyasına sunduğu 14.05.2007 havale tarihli dilekçede, davalı adına kayıtlı davaya konu taşınmazın kocası .... .. tarafından elinden alınacağı korkusu ile tedbiren annesi .... ....'ye devredildiğini ileri sürdüğünden, söz konusu taşınmaz 15.10.2003 tarihinde satış suretiyle dava dışı kişi adına tescil edilmişse de az yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda intikalin, davalı eşin mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacağını azaltmak ya da ortadan kaldırmak amacıyla gerçekleştirildiğinin kabulü gerekir. Bu nedenle, mülkiyetinin davalıda olduğunun kabulüyle tasfiyeye dahil edilmesi uygun görülmüştür.”
diyerek devrin tedbiren anneye yapılmasından sonra üçüncü bir kişiye devredilmesine de itibar etmeyerek diğer eşin alacağını azaltmak ya da ortadan kaldırmak kastıyla yapıldığını ifade etmiştir.
TMK md. 229/1-b.1’in aksine TMK md. 229/1-b.2’de devre eşin rıza göstermesi durumunda ne olacağı hususunda herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Devre diğer eşin rıza göstermesi durumunda, eklenecek değer iddiasında bulunması çelişkili davranış yasağı ve hakkın kötüye kullanılması kapsamında değerlendirilebilecektir.
2) Devir Mal Rejiminin Devamı Süresince Yapılmalıdır.
TMK md. 229/1-b.1’in aksine TMK md. 229/1-b.2’de devir bakımından herhangi bir süre sınırı öngörülmemiştir. Eşlerin mal rejiminin başlamasından sona ermesine kadar geçecek sürede diğer eşin katılma alacağını azaltma kastıyla yaptığı her devir eklenecek değer olarak tasfiyeye girebilecektir.
Örneğin, 23.08.2010 tarihinde evlenen ve mal rejimi sözleşmesi yapmamış eşler arasında yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Bu mal rejiminin boşanma ile 27.05.2018’de sona erdiğini varsayalım. Eşlerden birinin diğer eşin alacağını azaltmak kastıyla yaptığı 23.08.2011 tarihli devir işlemi hakkında diğer eş eklenecek değer iddiasında bulunabilecektir.
II. Eklemenin Gerçekleştirilmesi ve Bazı Meseleler
TMK 229 eklenecek değerler kapsamına giren işlemlerin geçersiz olduğu şeklinde bir yaptırım öngörmemiştir. Bunun yerine tasfiye esnasında edinilmiş mallara değer itibarıyla eklemenin yapılacağı belirtilmiştir. Ekleme, bir eşin, diğer eşin tasfiye sonunda alacağı payı azaltan işlemleri, hesaplamalar sırasında, bu azaltmayı yapan eşin aktifine, sanki o mal hiç elden çıkarılmamış gibi bir değer olarak eklenmesidir.
Eklenecek değerin varlığı bakımından ispat yükü, bunu iddia eden eşin veya mirasçıların üzerindedir. “İspat yükü” başlıklı TMK 6’ya göre;
“Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.”
Davacı eş veya mirasçılar yapılan işlemin eklenecek değer olarak tasfiyede göz önünde bulundurulması gerektiğini ispat etmelidir.
Yine davacı, TMK 229’da bahsedilen devir işleminin “katılma alacağının azaltılması kastıyla yapıldığını ispat etmelidir. Ancak Yargıtay, boşanma davasının açıldığı tarihten kısa bir süre önce yapılan devirlerin hayatın olağan akışına göre diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yapıldığını kabul ederek ispat yükünün yer değiştirmesi gerektiğini, davalı eşin yaptığı işlemi davacı eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yapmadığını ispat etmesi gerektiğini ifade etmiştir. Yargıtay 8. HD. 2019/5822 E., 2019/11111 K., 10.12.2019 T. kararında,
“Dava konusu yazlığın boşanma davası açılmadan yaklaşık üç ay evvel 95.000,00 TL'ye satıldığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Mahkemece, satış bedeli 95.000,00 TL'nin tamamının bu süre içinde harcandığı, mal rejiminin sona erdiği tarihte mevcut olduğunun davacı tarafça ispatlanamadığı gerekçesiyle yazlık yönünden talebin tümden reddine karar verilmiştir. Dosya kapsamındaki tüm bilgi, belge, taraf ve tanık beyanlarından taşınmazın satış bedelinden 21.430,68 TL ile İş bankasından davalı kadın adına taşınmaz alımında kullanılmak üzere çekilen kredinin kapatıldığı, 11.600,00 TL davalının annesinden ve 20.000,00 TL davalının akrabası ...'dan taşınmaz satın alınırken alınan borç paraların ödendiği anlaşılmakta olup Mahkemenin yazılı bu miktarlar yönünden red gerekçesi yerinde olmuş ise de geriye kalan 41.969,32 TL meblağın da harcandığının kabulü hatalı olmuştur. Dosya kapsamı incelendiğinde satış bedelinden az yukarıda yazılı meblağlar düşüldükten sonra kalan 41.969,32 TL'nin davalının savunduğu şekilde harcandığı ve mal rejimi sona erdiğinde mevcut olmadığının davalı tarafça ispatlanamadığı sabittir. Mahkemece, bu kalan bedel üzerinden ve talepde gözetilerek davacı lehine katılma alacağına hükmedilmesi gerekirken, dosya kapsamına uygun düşmeyecek şekilde, ispat yükünü de ters çevirerek yazılı gerekçesiyle yazlık yönünden talebin reddi hatalı olup bozma nedeni yapılmıştır.” diyerek ispat yükünün davalı eşte olduğunu ifade etmiştir. Eklenecek değerler bakımından malın değerinin nasıl tespit edileceği ise TMK 235’te düzenlenmiştir. “Değerlendirme anı” başlıklı TMK 235/1’ye göre; ”Mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan edinilmiş mallar, tasfiye anındaki değerleriyle hesaba katılırlar.” Ancak tasfiyedeki bu genel kuralın istinası eklenecek değerlerdir. TMK 235 inci maddesinin hemen ikinci fıkrasında; “Edinilmiş mallara hesapta eklenecek olanların değeri, malın devredildiği tarih esas alınarak hesaplanır.” demiştir. Dolayısıyla eklenecek değer olan malvarlığı tasfiyede göz önünde bulundurulurken mal rejimi tasfiyesi anındaki değerine göre değil devir tarihindeki değerine göre hesaba katılır. TMK 229 hükmünün emredici nitelikte olduğundan yukarıda bahsedilmiştir. Dolayısıyla eklenecek değerlerin uygulanması tarafın talebine bağlı olmayıp, dava dosyasından TMK 229 kapsamına girebilecek tasarrufların yapılmış olduğunun hakim tarafından anlaşıldığı takdirde bu husus re’sen dikkate alınmalıdır. Yargıtay da eklenecek değerlerin yerel mahkeme tarafından re’sen dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir. Yargıtay 8. HD. 2016/8253 E., 2016/9070 K. ve 24.05.2016 T. kararında; “Mahkemece davalının ... Bankası ... Şubesindeki USD (döviz) hesabından 4.568-TL, TL hesabından ise 3.285,5-TL alacağa hükmedilmişse de, yapılan inceleme ve alınan bilirkişi raporu hüküm vermeye elverişli nitelikte değildir. Şöyle ki, mahkemece anılan döviz ve TL mevduat hesaplarının banka dökümlerinin getirtilip mal rejiminin sona erdiği 26.3.2010 tarihi itibariyle hesaplarda döviz ve TL cinsinden mevduat olup olmadığının araştırılması, hesaba belirtilen tarihten sonra giren döviz ve TL varsa bunların tasfiyeye girmeyeceğinin düşünülmesi, bu tarihten daha önce alınmış döviz ve TL varsa TMK'nun 229/2. maddesi çerçevesinde eklenecek değerden olup olmadığı değerlendirilerek, eklenecek değer olduğu kabul edildiği takdirde mevcut kabul edilerek tasfiyeye gireceği ve davacının bunlardan artık değere katılma alacağı talep edebileceğinin göz önüne alınması, gerekirse bu konuda hesap bilirkişisinden ek rapor alınması veya yeni bir bilirkişi görevlendirilmesi ile rapor alınması, gerçekleşecek sonuca göre karar verilmesi gerekir. Mahkemece açıklanan şekilde inceleme yapılmadan eksik inceleme ile bankadaki döviz ve TL mevduatları yönünden yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş, hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir.”
demiştir. Ancak burada ifade etmek gerekir ki, hakim dava dosyasındaki malzemelerden anlaşıldığı kadar eklenecek değerleri re’sen dikkate alacaktır. Bunun dışından hakimin hiç bahsedilmemiş bir konuda re’sen bir araştırma yapması söz konusu değildir.
Değerli bilgileriniz için teşekkür ederiz üstadım.